21 Aralık 2017 Perşembe

Kölesiniz..Sadece Haberiniz Yok..

Kölesiniz..Sadece haberiniz yok..

Dünyada halkın en çok çalıştığı ülke hangisi bilin bakalım? Ve buna rağmen insanların asla emeklerinin karşılığını alamadıkları, hem emek hem de astronomik ve haksız vergilerle sömürüldükleri ve kişiliklerini kaybettikleri?



Çalışma saatleri ve kazanılan para birbiriyle ters orantılıysa orda kölecilik vardır. Gereğinden fazla kimsenin çalıştırılmadığı ve insana harcadığı emeğin hakkının tam olarak ödendiği bir toplum huzurlu olabilir ancak. İnsani şartların bittiği yerde kölecilik başlar. İnsanların kendilerine ayıracak vakitleri kalmıyorsa o insanlara insan denilemez. Gelişemezler. Kendi kişiliklerini bulamazlar. Onlar artık ya köle, ya da makinedirler. Böyle bir anlayışın hakim olduğu bir yönetimde elbette insana verilen değer sıfır olur.

Mutlaka çalışma saatlerinin insani değerlere indirgenmesi ve emeğin karşılığının tam ödenmesi gerekir. Ama bunun olabilmesi için insanların koyun olmamaları, meşru eylemlerle seslerini duyurmaları şarttır. Efendilerinin merhamete gelip kendi kendilerine sırtlarından ineceğini düşünen köleler nesillerce yanıldılar. Hala da yanılıyorlar..

Zira istatistiklere göre; halkımızın %41'i haftada 50 saatten fazla çalışıyor. Ne var ki bununla doğru orantılı olarak insanların en çok para kazandığı ülke olmaktan çok uzağız. Emeğin değerinin en az olduğu ülkelerden birisiyiz..

Hangi siyasi görüşten, dinden, ırktan olursanız olun bu şartlar hepiniz için geçerli..

7 Aralık 2017 Perşembe

Alayınız bir Rachel Corrie etmezsiniz!

Kanayan yara Kudüs sözde Müslümanların aklına ancak Amerika yahudilere başkent yapmaya karar verince gelebildi. Merhaba! O yara 60 yıldır kanıyor! Kan kaybından giderken mi aklınıza geldi? Hiçbiriniz samimi değilsiniz. Kendisine sözde Müslüman ülke diyenler birleşip şu ayete uymuş olsalardı bugün Kudüs de, ortadoğu da güvenli ve barış içinde bir yer olurdu. Ama mezhepler uydurup kendi aranızda savaşmaktan ya da rahat yaşantınıza kıyamamaktan, İsrail’in zulmüne çare aramaya vakit bulamadınız. Akıllarınızı ve vicdanlarınızı gömüp, ALLAH’ın kitabı yerine hurafelerin, sevap point peşinde uydurma hadis kitaplarının, saçma ve zorba mezheplerin, şeyhlerin ve çakma hocaların peşine düştünüz. Siz Müslüman değil Müşrik olmuşsunuz haberiniz yok. ALLAH da bu yüzden yardımını ve bereketini üzerinizden çekmiş. Alayınız bir Rachel Corrie etmezsiniz. Hepinize yazıklar olsun.

KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryat eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hala ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?''

RACHEL CORRİE-BELGESELİ :
https://www.youtube.com/watch?v=OUh2e8daFkk








28 Kasım 2017 Salı

Dünyayı değiştirmeye Kendi İç Dünyandan Başla!

Dünyayı değiştirmeye Kendi İç Dünyandan Başla!

Bu dünyada insanları bitiren yalnızca 2 şey var. 1- Aç gözlülük. 2- Cehalet. Varolan tüm kötülüğün kaynağına inip özüne baktığımızda hep bu ikisini görürürüz..Eğer kendinize karşı dürüst olmayı becerebilirseniz, bu durumu kendinizde de gözlemleyebilirsiniz. Bunlar insanı kişisel olarak yiyip bitirir ve biten kişi bittiğini anlamaz bile. Bunun yanı sıra; yeryüzünde saldırganlığı körükleyip barışçılığı yok eder, adaletin hakkıyla sağlanmasını, dünyadaki kaynakların adil ve eşit dağılımını engeller, özgürlükleri kısıtlayıp insanları kendi kendilerinin/egolarının/düşkünlüklerinin veya başka insanların köleleri haline getirir. İnsanı kendi doğasında zaten bulunan iyilik ve vicdandan söker koparır, kendi aklınızı yine kendinize gömdürtür. Bu iki yamyamdan kendinizi sıyırabilirseniz; yani, herkes karşısındakinden önce kendinde bulunan açgözlülüğü dizginlemeye ve cehaleti gidermeye gayret ederse; hepimiz önce kendi iç dünyamızı değiştirmeye çalışırsak ve bu gayretimizde de gerçekten samimi olursak; otomatik olarak içersinde yaşadığımız toplumun, hatta zamanla belki de tüm gezegenin durumu da değişecektir. Daha barışçı, daha eşitlikçi, daha özgürlükçü, daha adil, vicdanın, iyiliğin yön verdiği, cehaletin değil aklın kürekleri çektiği bir yapıya evrilip dönüşecektir. Öbür türlüsünü beklemek; yani hangi görüşten/düşünceden/akımdan/kültürden olursak olalım; kendimizi değiştirmediğimiz sürece toplumun değişmesini beklemek sadece boş bir hayalden ibarettir. Bunun tam tersi de aynen geçerlidir. Tamahkar ve bilgili bir toplumun bireyleri de zamanla açgözlülük ve cehaletin tuzağına düşerek savrulabilirler..Hal böyle olduğunda o toplumun da durumu olumsuz yönde değişecektir.

KURAN 13/11 (Rad 11)'den: "Hiç kuşkusuz bir toplumun bireyleri kendi iç dünyalarını değiştirmedikçe ALLAH da o toplumun durumunu/gidişatını değiştirmez."

KURAN 8/53 (Enfal 53): "Bu böyledir. Bir toplum, kendilerinde olanı değiştirmedikçe, ALLAH da onlara verdiği nimeti değiştirmez. Şüphesiz ALLAH işitendir; bilendir."

https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/11/dunyay-degistirmeye-kendi-ic-dunyandan.html?m=1

10 Kasım 2017 Cuma

10 Kasım 1938...

10 Kasım 1938...

Ülkemiz şu 2 profilden çok çekti:

1- Hayatını cephelerde geçirerek, güzel ülkemizi kendi ve annesi Zübeyde Hanım’ın canı pahasına kurtarıp, bir de üstüne Orta Doğu Bataklığından da çekip çıkararak modern bir toplum haline getirmeyi büyük ölçüde ve inanılmaz kısa bir sürede başaran atamıza utanmadan çekinmeden ve hiç düşünmeden, vicdansızca hakaret eden, ama ALLAH’ın kitabı yerine din adına tarih boyunca Kuran işlerin gelmeyen menfaatperest krallar, yöneticiler ve din adamları tarafından uydurulmuş hurafe ve rivayetleri izleyerek her bayramda evliya türbelerine gidip ALLAH’ın yanında, türbelerindeki kendilerine asla yardım edemeyecek ve hatta duyamayacak dahi olan ölülerden yardım isteyen cahil dinbaz yobazlar bir kenarda...

2- Mustafa Kemal Atatürk’ten örnek almaya çalışarak, zekalarını kullanıp çabalamak, cehaletle tüm gücüyle mücadele etmek ve ülkeyi bir adım daha ileriye taşımaya uğraşmak yerine, hazır kurulu olan medeniyetin nimetlerini sadece sömürmekle yetinip, uğrunda hiç emek sarfetmeyerek, hiç kafa yorup mücadele etmeyerek, Atatürk’ü putlaştırıp, hatasız addedip, insanüstü bir seviyeye çıkartarak, ALLAH’ın yanında utanmadan O’na da adeta tapınanlar ve mezarına gidip asla cevap ya da yardım alamayacakları ölü bedeninden yardım isteyen veya zoru görünce sonuna kadar mücadele etmek ve ülkeyi kurtarmaya çalışmak yerine ilk fırsatta ülkeden kaçmanın yollarını arayarak sadece kendini kurtarmayı düşünen ve Atamızı asla anlamamış olan cahiller diğer tarafta..

Zaten bir insanı örnek almak işinize gelmiyorsa en iyi bahane O’nu insanüstü bir seviyeye çıkartıp putlaştırarak, “biz O’nun gibi olamayız ki, o yüzden hiç kasmayalım” demektir. Böylece tüm sorumluluktan kurtulmuş olursunuz. 1. güruh da bu benzetmelerden birini Muhammed Peygamber için yapıp O’nu putlaştırarak aslında O’nu örnek alma sorumluluklarından kaçınırlar...Bu 2 güruhu düşünce dünyanızdaki metaforik Gaz Odaları’na atıp yakmaktan çekinmeyin. Zira bunlar tamamen birbirlerinin aynı aciz putperest yaratıklardır. Oysa ALLAH şöyle der:

KURAN 16/20-21 (Nahl 20-21): "ALLAH'tan başka dua ettikleri / yalvarıp yakardıkları / çağırdıkları kimseler/varlıklar hiçbir şey yaratamazlar, aksine kendileri yaratılmışlardır. Onlar diri değil, ölüdürler. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler."

Ve bu ayeti mutlaka okumuş olan ve önemini bildiğini düşündüğüm atamız da şunu söyler:

“Ölülerden medet ummak, medeni bir toplum için lekedir. Efendiler ve ey millet, biliniz ki; “Türkiye Cumhuriyeti” şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."
Mustafa Kemal Atatürk

Atamız 1881’den sonsuza kadar yaşamayacak. 1938’de öldü. Hepimizin bir gün öleceği gibi. Ve hataları da oldu, hepimiz gibi. Eğer O’nu gerçekten anlıyorsanız, sadece boş boş lafta anmak ya da abartıp aciz aciz O’na tapınarak ölü bedeninden yardım istemek yerine, O’na düşman olan cehaletle somut bir şekilde mücadele etmelisiniz. Yoksa ülkemiz gitti gidiyor. Ha bugün ha yarın bir Ortadoğu ülkesi olduk olacağız, uyanın! Kuran’a inat dinde zorlama yapılarak Tüm devlet okullarının imam hatip’e dönüştürüldüğü ve çocukların daha 6-7 yaşlarından başlanarak beyinlerinin Kuransız ve hurafeci bir din anlayışıyla yıkanarak, Atatürk’ten uzaklaştırılmaya çalışılıp, arap kafasıyla yetiştirilerek potansiyel oy devşirildiği bir ülkede hala uyuyoruz...

Güzel Atamızı minnetle ve saygıyla anıyorum.
10 Kasım 1938...

https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/11/10-kasm-1938.html?m=0

20 Ekim 2017 Cuma

İZAFİYET TEORİSİ, KURAN VE INTERSTELLAR (YILDIZLAR ARASI)




Einstein'ın İzafiyet Teorisine göre zaman izafidir. Yani göreceli. Kütle çekimi, hız ve mesafeye göre evrenin farklı yerlerinde farklı sürelerde akar. Evrendeki her cisim boyutlarına göre farklı oranlarda uzayı ve böylece zamanı da büker. Mesela kara deliğe çok yakın olan ama aynı zamanda da onun yutamayacağı kadar uzak bir mesafede olan, yani karadelik yörüngesindeki bir gezegene gidip, sonra dünyaya tekrar geri dönebilseydiniz; orda geçirdiğiniz 1 saatin dünyadaki 7 yıla tekabül edebileceğine şahitlik edebilirdiniz(Bu süre karadeliğin boyutlarına, çekim kuvvetine, yörüngesindeki gezegenin mesafe ve boyutlarına göre değişkenlik gösterir). Bu durumda orda geçirdiğiniz 1 gün dünyada geçirdiğiniz 168 yıl demek olacaktı. Çünkü gezegenin çekim kuvveti çok yüksek olacaktı(Genel Görelilik Teorisi)… Aynı şekilde Kuran’da da bu gerçekliği şu cümlede ve hayretler içersinde görürüz:

KURAN 22/ 47(Hacc 47)’den: ''Şüphesiz ki Rabbinin katında 1 gün, sizin sayıp hesapladığınız 1000 yıl gibidir.''



Teoriye ya da bu kavramlara yabancı olanlar için bu hesabın en kolay algılanabilecek görsel similasyon ve pratiğine tanık olmak isterseniz "Interstellar(Yıldızlararası)" isimli filmi izlemenizi öneririm. Film kurgusal ve fantastik bazı kısımları hariç tamamen bilimsel verilere uygun hesaplamalarla ve teorik fizikçi Kip Thorne denetiminde yazılıp çekilmiş ve Astrofizikçi Neil deGrasse Tyson'dan övgüler almıştır. (Interstellar; Star Trek veya Star Wars gibi fantastik bir bilim kurgu filmi değil. Senaryonun yazarı ve danışmanı, bir teorik fizikçi olan Kip Thorne...Ünlü astrofizikçi ve kozmolog Neil deGrasse Tyson’a göre Interstellar, “Einstein’ın görelilik kuramı ve uzay-zaman bükülmesi konularına böylesine doğrulukla yer veren ilk film.)



İzafiyet Teorisi’nde kütle çekiminin yanı sıra bir diğer önemli unsur; hız ve mesafedir(Özel Görelilik Teorisi). Eğer kütle bütünlüğünüzü bozmadan sizi ışık hızına çıkarabilecek bir araç yapabilseydiniz; o zaman dünyadan ayrılıp 1 sene boyunca bu hızla seyahat edip geri döndüğünüzde sizin için 1 sene geçmişken, dünyada çok daha uzun yıllar geçmiş olduğuna tanık olabilirdiniz. Aynı şekilde Kuran’da hız ve mesafe mevzularının da zamanın akış hızını değiştirdiği gerçeği aşağıdaki ayetlerde açıkça belirtilmiştir:

KURAN 32/5 (Secde 5): ‘’Gökten yere kadar bütün bir oluşu O düzenler; en sonunda bütün bir oluş sizin hesabınıza göre 1000 yıl kadar süren 1 günde O'na yükselir.’’


KURAN 70/4 (Mearic 4): ''Melekler ve Ruh O’na miktarı 50.000 yıl olan 1 günde yükselip çıkarlar.''




Peki bu bağdaştırmayı neden yaptım?

Çünkü İndirilmiş ve Yaratılmış ayetler(deliller/beyyineler/kanıtlar/mesajlar) beraber okunmalıdır..

Evrenin ve hepimizin yaratıcısı; insanlığa yolladığı mesajın gerçekten kendisine ait olup olmadığını anlamamız için bize açık bir yol sunar. O yol da; evrende yaratılmış olan ayetlerle indirilmiş olan ayetleri karşılaştırıp, tamamen örtüştüklerini görerek, bunların her ikisinin de aynı kaynaktan geldiğini kesin olarak anlamak..

KURAN 41/53 (Fussilet 53): ‘’Onlara gerek kainatın uçsuz bucaksız ufuklarındaki/dış alemlerdeki ve gerekse kendi içlerindeki işaret ve kanıtlarımızı/ayetlerimizi/doğa kanunlarını göstereceğiz. Böylece Kuran'ın gerçek olduğunu anlayacaklardır. Rabbinin her şeye şahit olması ve her şeyin O’na işaret etmesi (en büyük delil olarak) onlara yetmez mi?’’

KURAN 4/82 (Nisa 82): ‘’Hala Kuran üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, ALLAH'tan başkası tarafından gönderilmiş olsaydı onda birçok çelişki bulurlardı.’’

Yani eğer Kuran ALLAH'ın kitabı olmamış olsaydı evrendeki gerçekliği kanıtlanmış bilimsel verilerle veya içimizdeki vicdan ve merhametle çelişiyor olurdu. Halbu ki tam bir uyum söz konusu..Bu konuda evrendeki ayetlerden sadece birine kısaca değindim. Diğer dışsal delillere veya içsel kanıtlara ise yer yer değinmeyi düşünüyorum.

İzafiyet teorisi, kütleçekimsel dalgaların çok hassas ölçümler ve aletlerle somut olarak gözlemlenmesi sayesinde bugün artık gerçekliği somut olarak kanıtlanmış ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bilim adamlarının tamamı tarafından kabul edilmiş bilimsel bir gerçekliktir. Bknz:

Einstein'ın 100 yıl önceki teorisi ispatlandı:
https://www.youtube.com/watch?v=hWZb6K20uQs



Kütleçekimsel dalgalar ilk defa gözlemlendi:
https://www.youtube.com/watch?v=4kMmeQungEA



Einstein’ın 100 yıl önce iddia ettiği “yer çekimi dalgaları” kanıtlandı:
http://tr.euronews.com/2016/02/11/einsteinin-100-yil-once-ortaya-koydugu-kutlesel-cekim-dalgalari-teorisi



İzafiyet Teorisi Nedir?

Özel Görelilik:
https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zel_g%C3%B6relilik

http://evrimagaci.org/photo/tr/ozel-gorelilik-teorisi-nedir



Genel Görelilik:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Genel_g%C3%B6relilik

https://bilimfili.com/einsteinin-genel-gorelilik-kurami-ve-bilinmesi-gereken-12-madde/

http://bilgihanem.com/izafiyet-teorisi-kurami-nedir/


8 Ekim 2017 Pazar

Amerika'ya vizede zorlaştırma geliyormuş misilleme olarak : ]]]

Amerika'ya vizede zorlaştırma geliyormuş misilleme olarak : ]]] Amerikalıların da çok da umurlarındaydı. Şimdi tutuşuyorlardır: "vah biz nasıl gireceğiz her yanı potansiyel bombacı Suriye'li mülteci kaynayan ülkeye" diye..Suriye'ye vize engeli getireceğimize Amerika'ya getiriyoruz işe bak. Amerika'ya gerçek bir misilleme yapmak istiyorsanız; bilimin gelişimini baltalamayacaksınız, sanatı kısıtlamayacaksınız, akıllı insanları beyin göçü yapmaya zorlamayacaksınız, ülkeyi neüdüğü belirsiz ortadoğulu cahillerle doldurmayacaksınız, insanları asgari ücretle köle gibi çalıştırmayacaksınız, kendilerine ait zamanlarının olmasını sağlayacaksınız, müzik kanallarını, klipleri ve fimleri yasaklamayacak ya da sansürlemeyeceksiniz, Taksim gibi her yere beton döküp doğal dokunun ırzına geçmeyeceksiniz, ağaçları kesmeyecek yeşile düşman olmayacaksınız, doğruyu söyleyenleri hapse atmayacaksınız, özgürlükleri kısıtlamayacak, aksine körükleyeceksiniz, Wikipedia'yı, Eurovision'u, Evrim Teorisini yasaklamayacaksınız, Okan Bayülgen'i, Nevşin Mengü'yü, Cüneyt Özdemir'i kovalamayacaksınız, firmaların müzik festivallerine sponsor olmalarını zorlaştırmayacaksınız, bilimsel keşifler yapan parlak ve zeki çocuklarınızı; işe yaramaz sözde bilim kuruluşlarınızla "bunlar boş işler" deyip öteleyerek kovalayıp amerika ve avrupa bilim kuruluşlarına kaptırmayacaksınız ve bugüne kadar yaptığınız tüm baskıları kaldıracaksınız. Böylece bu ülke tekrar özgür bir cennet olacak ve yurtdışından insanlar gelmek isteyecek ki yaptığınız vize misillemesinin bir anlamı olsun. Yoksa bu halde evize misillemesi yapıyormuşmuş. Sen kiminle dalga geçiyorsun?! Bırak bu balon işleri. Gerçek ol! Şu an için gerçekten samimiysen tek yapılabilecek misilleme; Adana'daki Orta Doğu Soyma ve Sömürme Merkezi olan İncirlik Amerikan Askeri Üssü'nü kapatmaktır. Bunu yapamıyorsan artık in ordan. Bizim gözümüzü boyamaya zerre kadar zeminin yok.

29 Eylül 2017 Cuma

Motorsikletler ve Trafik Hakkında...

Arkadaşlar motorsikletler konusunu sizinle ciddi ciddi konuşmamız lazım..Etrafımda rastladığım motor kazaları artık o kadar fazlalaştı ki nerdeyse motoru olup da kaza yapmayan yok diyeceğim. Hatta dedim bile. (Vardır belki 1-2 istisna) Daha 2 gün önce önümde bir motorluya çarptılar. Hastaneye zor yetiştirdik. Sonra dün bir aile dostumuzun eşinin kaburga bacak ve sırt dahil çoğu kemiğini kırdığı haberini aldık. Bugün de gittiğim bir dükkanda adam kolunu kırmış, sordum, motor kazası dedi. Sadece 3 gün içinde gördüklerim bana fazlasıyla yetti. Gerçekten hevesinizi anlıyorum, zevkli iş, trafikte de aralardan kaçıyorsunuz hızlıca ama bence riske değmez. Bir kaza yaptığınızda eğer çok şiddetli değilse aracınız ya da bulunduğunuz toplu taşıma aracının sağı solu hasar alır, size pek birşey olmaz. Ama motorda siz açıkta olduğunuz için hasar direkt size geliyor. Kısaca bence; "Motorsiklet" zorunda kalınmadıkça dünyadaki en binilmemesi gereken motorlu araç. Gerçek bu. Kusura bakmayın ama bu böyle. Hiç bi zevk hayatınızdan ve sizi sevenleri üzmemekten daha değerli olamaz. Selamlar

21 Eylül 2017 Perşembe

Laiklik bugün; Kuran'ın Özgürce Ve Doğru Anlaşılabilmesinin Garantisidir


Laiklik bugün; ALLAH'ı bırakıp da hocalara, şeyhlere veya gavslara, türbelerdeki ölülere ya da Peygamberlere ve ardıllarına tapınanların akılsızlıklarından, manipüle edilmiş yanlış bir din algısı adına insanlara zulmedilmesinden, Kuran'ı bırakıp da rivayetleri, hurafeleri ve Peygamberlere iftira niteliğindeki uydurulmuş hadisleri din edinenlerin oluşturduğu binlerce farklı, birbiriyle çelişik sahte dini söylemlerle ALLAH'ın kutsal kıldığı insan canına kıyılmasından ve bunlar gibi daha nice mezhepsel saçmalıklardan sıyrılarak, Kuran'ın özgürce ve doğru anlaşılabilmesinin ve ALLAH'ın istediği gibi "Dinde hiçbir şekilde zorlama olmamasının" tek yoludur. Bunu göremeyenler ya gerizekalıdır, ya putperesttir ya da köleleşmişlerdir. Nokta.


Bazı Yorumlar:

Gökhan Gülen: Aslında laiklik değil de sekülerizm en iyisi. Laiklik şeriatçı halka bir nevi şirin gözükmek çabası gibi.


Emre Baransel: Bireyler istediği gibi seküler olabilirler ama ben devlet bazında salt sekülerizme karşıyım. Laikliğin de Kuran penceresinden anlaşılması ve uygulanması taraftarıyım. Çünkü bazı suçların cezaları olması gerektiğinden hafif ya da ağır olduğu için suç oranlarının artmasının önüne geçilemiyor.


Emre Baransel: Yani bence laiklik Kuran'ın doğru anlaşılıp yaşanmasına, zulümlerin engellenmesine kadar bir geçiş aşaması olabilir. Eğer hiç anlaşılmazsa ve engellenmezse hep de sürebilir.


Mahir Kadir Özkan: Devketin hem Laik olup hem de İslami olması gayet mümkündür.

6 Eylül 2017 Çarşamba

Erdemler ve Aidiyetler...

Erdemler ve Aidiyetler...

Keşke dünyadaki insanları; sadece kendi mensubiyetleri değil, tüm insanlar ve tüm canlılar ayrım yapmadan ilgilendirebilseydi. Çünkü tüm canlılar değerlidir ve tüm insanlar erdemli oldukları sürece aynı yüksek değere sahiptir.

Kendilerine Türk, Kürt, Arap, Yahudi, Afrikalı, Çinli, Japon, Avrupalı, Amerikalı, Aborjin, Hindu veya Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Panteist, Ateist, Deist, Agnostik vb demelerinin hiç bir önemi yok. İnsan olamadıktan sonra.. Sadece sözde değil gerçekte de ‘’Barışçı’’ olamadıktan sonra..Hiçbir ayrım yapmadan gerçek anlamda ‘’Adil’’ olamadıktan sonra..‘’Eşitlikçi’’ olamadıktan, tüm baskılara bir son verip tamamen ‘’Özgürlükçü’’ olamadıktan sonra…Kendi DNA'larımıza doğuştan kazınmış olan; insan doğasındaki ''iyiliğe'' geri dönemeyip, yozlaşmayı seçtikten sonra...Yani bütün bu erdemleri üzerinizde taşıyamadıktan sonra ne olduğunuzu iddia ettiğinizin zerre kadar önemi yoktur…

Ben aidiyet kötüdür demiyorum. Dünya tek elden yönetilsin gibi saçma sapan bir derdim de yok. Ama bütün bu aidiyetlerin hepsi; yukarda saydığım değer ve erdem elbiselerini bir bir üzerinize giydikten sonra bir anlam kazanabilir ancak…Öbür türlü yeni savaşlar ve yine ‘kan’dan başka bir şey gözükmüyor ufukta.

Önce bu trilyarlarca ışık yılı büyüklüğündeki dev evrende mikroskobik boyutlardaki ortak uzay gemimiz olan dünya gezegeninin birer mürettebatı olduğumuzu ve bu gezegeni ve kendi türümüzü bu saçmalıklarla ve çoğaltma tutkumuzun tetiklediği açgözlülüğümüzle bitirirsek; hepberaber uzayın uçsuz bucaksız boşluklarında savrulup kaybolacağımızı hatırlamamız gerekir...Oysa bu gemideki tüm kaynak hepimizin eşit şekilde yaşamasına yeter de artar bile…Ama açgözlülüğümüzü, cehaletimizi, ırkçılığımızı ve doğruluklarını yanlışlıklarını sorgulamadan, aklımızı kullanmadan körükörüne mensubiyetlerimizi izlersek; bu kaynaklar çok kısa sürede tükenip, hem insan ırkının hem de dünya gezegeninin sonu gelecektir...Ve bütün bu küresel yozlaşma, kaos, zulüm ve düşüncesizce tüketi; hepimizin omuzlarında mutlaka sorumlu tutulacağımız ağır bir yük ve büyük bir günahtan ibaret kalacaktır...

Emre Baransel

https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/09/erdemler-ve-aidiyetler.html

2 Eylül 2017 Cumartesi

SİZ HİÇ RESSAMI OLMAYAN RESİM GÖRDÜNÜZ MÜ?




Bazıları içinde yaşadığımız "Evren"in bu denli inanılmaz ölçülerde "büyük" olduğunun keşfedilmesinden sonra; "Dünya" gezegeninin bu kadar ufak boyutlarda olmasının bizi değersizleştirdiğini ve yaşamımızın aslında o kadar da önemli olamayacağını, insanoğlunun kendisini çok abarttığını, bir yaratıcı güç olmayabileceğini, evrenin kendi kendine varolmuş olabileceğini, eğer bir Yaratıcı güç varsa da; böyle ufacık milimetrik bir bölgeyi aslında çok da önemsemeyeceğini ve insanlara bir mesaj, bir rehber, bir yol gösterici kitap yollamayacağı fikrini benimseyip yayıyor..



Bense tam tersine bu verilerin insanı ve dünyayı çok daha fazla değerli kıldığını düşünüyorum..Zira bu tarz bir bakış açısı; cisimlerin niteliklerine göre değil, nicelik ve boyutlarına göre yapılmış, tek parametreye dayalı yanlış bir akıl yürütme ve değerlendirme hesabından ibarettir. Bir de meseleye tam aksinden bakın..İçinde her biri güneş gibi dünyamızdan 330 bin kat daha büyük veya ondan da büyük milyarlarca yıldız ve dünya gibi irili ufaklı trilyarlarca gezegen barındıran Samanyolu Galaksi'si gibi trilyonlarca galaksiyi/gök adayı içeren bu akıl almaz büyüklüklerdeki devasa evrende şu ana kadar gözlemleyebildiğimiz kadarıyla içinde yaşam barındıran tek gezegen bizimki...Elbette farkı galaksilerde veya bizim galaksimizde farklı yıldız sistemlerinde farklı formlarda yaşamlar olması olası ve mümkündür ama bunun ne kadar ender görülen, az rastlanan, nadir, kompleks ve zor şartlarda oluşabilen değerli birşey olduğunu anlamak bu yazımdaki anahtar noktamız..



Bir gezegende yaşamın oluşabilmesi, evrimleşebilmesi, sürdürülebilmesi, akıllı yaşama dönüşebilmesi ve belirli bir seviyeye gelip medeniyet oluşturulabilmesi için imkansıza yakın fiziksel ve kimyasal materyal ve olasılıkların eş zamanlı bir şekilde bir araya gelmesi gerekir. Şu uçsuz bucaksız devasa evrende; insana göre dev ama kainatın tamamına göre mikroskobik boyutlarda sayılabilecek, ya da vücudumuzu evren olarak düşünürsek milimetrik bakteriyel ölçülerde; hem kendisinin hem de taşıdığı yolcuların barınma, beslenme, yol ve yakıt ihtiyaçlarını kendiliğinden karşılayan bu denli harika bir uzay gemisi olan dünya gezegeninde; bize nefes alma, yaşama, sınanma, iyilik yapabilme, evrimleşip aklımızı kullanarak medeniyet kurabilme, kainat resmini keşfedip ressamının varlığını ve devasalığını anlayabilme şansı verdiği ve o akla bir yol gösterici ve karanlıkları aydınlatıcı bir mesaj/bir rehber yolladığı için Evrenin yaratıcısı ve sürdürücüsü olan ALLAH'a sonsuz şükürler olsun...Sınav yerinin ve sınanan varlıkların şekil ve boyutlarını değil, özelliklerini ve oluşmaları için gereken koşulları düşünürseniz beni çok daha rahat anlayabilirsiniz. Yoksa siz bu Evren'i sahipsiz mi sanmıştınız?

Eğer hepimiz aynı ‘’Evren’’ tablosunun birer renkleri ve şekilleriysek; bu tablonun mutlaka bir ressamı olmalı…

Siz hiç "Ressam"ı olmayan "Resim" gördünüz mü?...



Ve düşündüğünüzde gerçekten de insana kafayı yedirtip, akılları dumura uğratabilecek boyutlardaki bu devasa ama aynı zamanda da aynı boyutlarda geçici ve sınayıcı olan bu tablonun ressamının; milyonlarca yıllık evrimin ve milyonlarca farklı rengin birleştirilmesi sonucunda akıl ve vicdan sahibi olarak çizilmiş ve boyanmış olan 'insan'a; bu tablonun içindeki bu ilginç gezegende neden varedildiğini, amacını, nerden; hangi palet ve tuvallerden gelip, nereye; hangi farklı tablo varyasyonlarına gidebileceğini; yani, bu tablonun renkleri solup yok edildiğinde, kendi özgür iradesiyle burda boyanmayı seçtiği renklerin onu sonsuz ve asıl tablosunda neye dönüştürebileceğini, nereye götüreceğini bildiren açık bir rehber/bir ilahi mesaj/bir ressam imzası/bir yol gösterici kitap da tablonun içine insanın ulaşabileceği bir alana çizmemiş olabilir mi? Yani hep o ruhunun derinliklerinde aradığı gibi, hayatının bir anlamı olduğunu haykıran...

Peki insanoğlu bu mesajı araştırıp, gerçek olanın hangisi olduğu dürüst bir şekilde sorgulayarak bulmazsa; delillere dayalı bir şekilde bulduğundan emin olmazsa, ve emin olduğunda o mesajı anladığı dilden, üzerinde derin derin düşünerek okumazsa, okuduğunda da hayatına ordaki yol haritasını uygulamazsa, bu devasa ama geçici bir sınavdan ibaret olan tabloda gerçek rengini bulabilir mi? Üzeri farklı kanallar ve yollarla örtülmeye, hurafelerden parazitler yapılarak gizlenmeye çalışılan ve insanın sonsuz hayatının asıl tablosuna giden gerçek yolu gösteren bu mesaj görmezden gelinebilir mi?

Yani insan bu mesajı okumazsa bu devasa tabloda gerçek rengini bulabilir mi?...

Emre Baransel


30 Ağustos 2017 Çarşamba

KURTULUŞ SAVAŞI NEDEN BİZİM İÇİN EN DEĞERLİ SAVAŞTIR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

Tarihimizde çok daha büyük savaşlar yaşanmış olmasına rağmen, Kurtuluş Savaşı neden bizim için en değerli ve en onurlu savaştır hiç düşündünüz mü?

Tarihsel açıdan bize en yakını olduğu için mi?...
Türkiye'nin kurulmasına vesile olduğu için mi?...
Yoksa milletçe katıldığımız için mi?...
Bütün bunlar elbette etkenler arasındadır. Ama asıl sebep bunlar değil...

Kurtuluş Savaşı; bir SAVUNMA SAVAŞI'ydı. Saldırı Savaşı değildi. İşte onu değerli yapan şey bu...

ALLAH'ın izin verdiği ve insan doğasına uygun olan tek savaş biçimi savunma savaşıdır...

İnsan doğası; savunmayı ve barışı kabul edip içselleştirir..Saldırganlığı ve bozgunculuğu ise reddeder...

Kuran'ın temel prensiplerinden biri; "Barışçılık ve Sadece Savunma Savaşı" ilkesidir. İslam; 'Teslim olmak', Barış', 'Güven içinde olmak' anlamlarına gelir. Müslüman ise; "gerçeğe teslim olan barışçı" demektir. ALLAH'ın Adalet, Barış, Eşitlik, Özgürlük ve kendi doğamıza geri dönme çağrısına teslim olan kişiye Müslüman denir. Bu bağlamda İslam'ın amacı; barış içinde, adil ve güven içinde yaşanabilen bir dünya kurmaktır..Savaşlar da bu bağlamda barışı ve güvenliği bozmaya çalışan saldırgan zihniyete karşı yapılır. Gaminet veya toprak elde etmek, dini yaymak gibi saçma sapan nedenlerle yapılan savaşlar ALLAH'ın kitabına ve insan doğasına kesinlikle aykırıdır. Biraz empati yapıp düşünürseniz bunu siz de farkedersiniz. Düşünsenize biri sizin ülkenize saldırıyor, yakıp yıkıyor, işgal edip öldürüyor ve ondan sonra al bu ALLAH'ın dini diyor. Böyle yaylmaya çalışan bir dine kimse inanmaz. (Bu bağlamda cihad kavramı çok yanlış algılanmıştır. Daha sonra bu konuya ayrıntılı değinip, uydurma hadisler ve rivayetler, hurafeler, yalanlar ve cımbızlanıp suistimal edilen ayetlerle birlikte daha geniş ele almaya çalışacağım.) Şimdilik aslolan temel prensibi vermekle yetineyim:

Bu ayet geniş zaman kalıbındadır ve tüm zamanları kapsayıp kesin bir prensip içerir:

KURAN 60/8-9 (Mümtehine 8-9): ''ALLAH, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. ALLAH adaletli davrananları sever. Ancak ALLAH, sadece, sizinle din uğrunda savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar. Onları dost edinenler zalimlerdir.''

KURAN 22/39 (Hacc 39): ‘’Kendilerine savaş açılan müminlere, zulme uğramaları yüzünden, savaş izni verildi. Hiç şüphe yok ki ALLAH, onlara yardım edecek güce sahiptir.’’

Bu ayet de yine geniş zaman kalıbındadır ve bir savaşın oluşabilmesi için hangi şartlar gereklidir açıkça ortaya döker:

KURAN 2/190 (Bakara 190): ''Size karşı savaş açanlarla siz de ALLAH yolunda savaşın, fakat haddi/sınırı aşmayın/saldırganlık yapmayın! ALLAH haddi aşanları/saldırganlık yapanları sevmez.''

Kimlerle savaşmamızı söylüyor? BİZE KARŞI SAVAŞ AÇANLARLA..Yani durup dururken değil, ancak karşı taraf bize saldıracak, yani savaş açacak ki biz o zaman savaşabiliriz..Ve sonra haddi aşmamamız gerektiğinden bahsediyor. Peki had ne? Bize karşı savaş açanlarla savaşmak. Savaş açmayanlarla savaşırsan ALLAH'ın sınırlarını aşmış ve saldırganlığı yapan sen olmuş olursun.

Zulmün ve savaşın önü kesilmesi için savaşılmalıdır. Ama bu her zaman en son seçenek olmalıdır. Hiçbir çare yoksa ve karşı taraf sizin her diyalog veya bürokrasi yolunu denemenize rağmen saldırganlığı seçiyorsa işte o zaman savaşmalısınızdır. Yani elinizden geldiğince; savaş olmaması, "barış" için, insanların zarar görmemesi için direnmelisiniz. Ama artık herşeye rağmen karşı taraf zulmü ve saldırganlığı seçiyorsa işte o zaman da saldırganlara gereken karşılığı mutlaka vermelisiniz. Ya da gireceğiniz ülkede kendiniz olmasa da yine ağır zulüm gören ve kurtulmak için ALLAH’tan yardım dileyen masum insanlar olmalıdır:

KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryad eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hala ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?''

KURAN 9/13 (Tevbe 13): ''Antlaşmalarını bozan, elçiyi yurdundan sürmeye yeltenen ve sizinle savaşı ilk defa başlatan bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? İnanıyorsanız asıl çekinmeniz gereken ALLAH'tır.''


Kısaca bir Müslüman; aslında çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi filmlerdeki süper kahramanlar gibi; iyilerin yanında, kötülerin karşısında temiz bir niyetle cesurca durmalıdır.

Bu ayetler de açık şekilde barışa çağıran ve asıl amacı haykıran ayetlerdendir:

KURAN 10/25 (Yunus 25): ‘’ALLAH barış yurduna çağırır ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir.’’

KURAN 8/61 (Enfal 61): ‘’Onlar barışa eğilim gösterirlerse sen de ona eğilim göster ve ALLAH'a güven. O, İşitendir, Bilendir.’’

KURAN 2/208 (Bakara 208): "Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır."

Zira insan için kendi karanlık tarafları sadece birer aldatmacadır. Aslolan insan doğasında zaten yaratılıştan varolan ve dna'larımıza yerleştirilmiş; barışa, iyiliğe ve bizim ve tüm evrenin yaratıcısına yönelme içgüdüsüdür. ALLAH da zaten dinini insan doğası olarak tanımlar. Yani geçek anlamda mutlu olabilmesi için girmesi gereken yegane ruh hali ve uyması gereken yegane şey..Ama ne yazık ki sonuna acı bir gerçeği de ekler:

"BU GERÇEK DİNİN AMACIDIR; FAKAT İNSANLARIN ÇOĞU BUNU BİLMEZ."

bknz:

KURAN 67/2 (Mülk 2): "Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, Üstündür, Bağışlayandır."

KURAN 2/148 (Bakara 148): ‘’Herkesin yöneldiği bir yönü/gayesi vardır. Siz iyilikte birbirinizle yarışın! Nerede olursanız olun, sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. ALLAH elbette her şeye gücü yetendir.’’

KURAN 2/44 (Bakara 44): "İnsanları iyilik yapmaya çağırıp dururken kendinizi unutuyor musunuz? Üstelik Kitabı da okuyorsunuz. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?"

KURAN 30/30: (Rum 30): ''Böylece sen, batıl olan her şeyden arınmış olarak, yüzünü kararlı bir şekilde ALLAH'ın, insanları üzerinde yarattığı doğa/fıtrat kanununa/dine çevir! ALLAH'ın, insanın doğasına yerleştirdiği fıtrata uygun davran ki, ALLAH'ın yaratmasında bir değişime meydan verilmesin. Bu, gerçek dinin amacıdır; fakat insanların çoğu bilmez.''

Bakın ne diyor.. "Karanlıklar.." Çoğul.. Çünkü Karanlıklar çok..Aydınlık ise tek...

KURAN2/257 (Bakara 257)'den: "ALLAH kendisine inanıp güvenenlerin dostu/koruyucu/velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır."

Saldırganlıklarla, İşgallerle övünmeyi bırakın artık. Size veya diğer masum insanlara saldırışmadıkça, yani gerekmedikçe asla savaşmayın veya savaşı savunmayın. Doğanıza aykırı davranmayın. Kendi doğanıza geri dönün..Barış içinde yaşayın ve aydınlığa ulaşın..

Selamlar...

https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/08/kurtulus-savasi-neden-en-degerli.html?m=0

14 Ağustos 2017 Pazartesi

Interview with the Vampire(Vampirle Görüşme) Devam Serisi Dizileştiriliyor..





Hayatımda izlediğim tartışmasız en iyi 10 filmden biri olan (Belki de bu 10'lunun ilk sırasında olan) Interview with the Vampire (Vampirle Görüşme)'in uyarlandığı kitabın yazarı Anne Rice; hikayeye yazdığı devam serisi The Vampire Chronicles'ın dizileştirileceğini duyurdu. Lestat rolünün ise sürpriz bir şekilde Kıvanç Tatlıtuğ'a verilebileceği konuşuluyor. Ben pek özdeşleştiremesem de bir Türk oyuncunun bu role aday olabileceğinin kitabın yazarı tarafından konuşulmasını gururla karşıladım..Hakkını verecekse umarım olur. Ama aslında tam tersi Brad Pitt'in oynadığı Louis karakterine Kıvanç Tatlıtuğ can verebilirdi diye düşünüyorum. Çünkü zaten hayatı boyunca (fiziksel benzerliğinden de mütevellit olabilir) Brad Pitt'i örnek alıp onun hal, tavır ve hareketlerini oynadığı rollere yansıtmaya çalışıyordu benim gördüğüm kadarıyla. (Yanılıyor da olabilirim). Lestat'ın (filmde Tom Cruise) ise Fransız aksanlı İngilizcesi, ince ve zarif yapısı ve aristokrat züppesi tavırları pek uygun gözükmüyor..Neyse sonuçta kim olursa olsun serinin dizileştirilmesini iple çekiyorum...

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Aşırı Çalsaydınız Saklamak İçin En Güvenli Yer Neresi Olurdu?

Aşırı çalsaydınız saklamak için en güvenli yer neresi olurdu? Tabii ki gemiler! Elbette yanılıyor da olabilirim ama bence vurgun görünenden çok çok daha büyüktü. O gördüğümüz ev odalarında ayakkabı kutularında ifşa olanlar; gemilere ve gemiciklere sığmayanlar : ] Yani sadece buz dağının görünen kısmı...E senelerce Fetoyla ortak olup bu ülkeyi soy soy soy, sonra o devasa meblalarla hangi bankaya gitsen eninde sonunda bu suyun kaynağını soracaklar değil mi : ] Yani gemide saklamak çok daha mantıklı. Sonra da çaldıklarını bölüşemeyince birbirlerine girdi her 2 taraf..Reto putu Feto putuna karşı. Ama ne yazık ki bu 2 firavunun doymak bilmeyen karınlarının ceremesini yine bu halk çekti. Mallar yetmedi yani, canlar da gitti...Bir gün mutlaka sömürdükleri bu halk önünde hesap verecekler. Diyelim ki ordan bir şekilde sıyrıldılar. Neyse ki yaptıkları herşey ilahi kamerada kayıt altında ve bu kamerada ne montaj ne hile hiçbir şey geçerli olmayacak, herşey tüm açıklığıyla ortaya dökülecek, hesap milimi milimine sorulacak...

KURAN 99/6-7-8 (Zilzal 6-7-8): "O gün insanlar gruplar halinde çıkarlar ki yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. Kim bir zerre kadar iyilikte bulunursa onu görür. Kim de zerre kadar bir kötülük işlemişse onu görecek."

KURAN 4/49 (Nisa 49): ''Kendilerini temize çıkaranların farkında değil misin? Hayır, aksine ALLAH dilediğini temize çıkarır ve kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz.''

KURAN 14/42 (İbrahim 42): "Zalimlerin yapmakta olduklarından ALLAH'ı habersiz sanma. Onları sadece, gözlerin dehşetten donup kalacağı güne kadar ertelemektedir."

KURAN 3/117 (Ali İmran 117): "Onların bu dünya hayatındaki harcamaları, kendi kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinine vurup mahfeden dondurucu bir rüzgar gibidir. ALLAH onlara zulmetmedi; fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar."

Tabii ki bu sadece onlar için değil, herkes için geçerli olan bir mahkeme. O yüzden herkes vicdanını bastırıp hırslarına ve açgözlülüğüne yenik düşerek birşeylere bulaşacağı zaman 2 kere düşünsün...

Selamlar

Diyanet İşleri'nin Fetva Hattını Arayıp Kendilerine Fetva Verdim

Az önce diyanet işleri fetva hattını arayıp kendilerine fetva verdim. : ] Şaka sanabilirsiniz ama çok ciddiyim. Kurban hakkında bir soru sordum. Bana "bla bla bla caiz deeeldiiiir." Şeklinde bir cevap verdi. O makamda ALLAH adına konuştuğunuzu iddia ettiğinize göre; O'nun sözlerinden deliliniz de vardır heralde, bu söylediğiniz hangi ayete göre böyle dedim. Ayet yok dedi, hadisler ve rivayetler var dedi. Peki dedim hangi rivayete göre böyle. O da şu an yanımda yok dedi : ] Yani delili yok. Atıyor. ALLAH'ın mesajını değil de atalarının ezberlerini, kalabalıkların söylemlerini kendine din edinmiş, insanlara anlatıp duruyor. Ben de durumun aslında bahsettiğinin tam tersi olduğunu ALLAH'ın sözlerinden deliller getirerek tek tek kanıtladım. Kem küm edip kapattı telefonu. Sonradan keşke kaydetseydim diye üzüldüm, ifşa ederdim...Neyse..Sonuç olarak Diyanet'in durumu cidden çok trajik. Adamlar hem orda ALLAH adına konuşmak için para alıyor, hem de ALLAH adına delilsiz atıp tutuyor, ALLAH adına yalan söylüyorlar. Double iki yüzlülük, double rezalet. Ama her işte bir hayır vardır. Bu konuşma sonunda ALLAH'ın bir ayetine daha kendi hayatımda tüm gerçekliğiyle tanıklık ettim. Siz de edin:

KURAN 36/21 (Yasin 21): "Sizden bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadır."

KURAN 9/34 (Tevbe 34): "Ey inananlar; ahbar ve ruhbanların / hahamların ve rahiplerin / din bilginlerinin ve din adamlarının çoğu insanların mallarını haksızca yerler ve onları ALLAH'ın yolundan saptırırlar. Altın ve gümüşü yığıp ALLAH yolunda harcamayanları can yakıcı/acı bir azabın beklediğini müjdele."

KURAN 2/170 (Bakara 170): ''Onlara, “ALLAH'ın indirdiğine uyun” dendiğinde, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi?''

KURAN 6/116 (Enam 116): "Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar."

30 Temmuz 2017 Pazar

Maçka Parkının Putperest Güvenlik Görevlileri Kıyafetleri Yüzünden 2 Kızı Parktan Kovmaya Çalışmışlar...

Putperestler yine iş başında! Maçka parkının yobaz, dinbaz ve putperest güvenlik görevlileri kıyafetleri yüzünden, yani onlara göre biraz açık giyindikleri için 2 kızı parktan kovmaya çalışmışlar. Peki ama neye istinaden? Birer vatandaşı oldukları Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre böyle bir şey yapamazlar. Kuran’a göre de böyle bir şey yapamazlar. Peki öyleyse bu tavrın kaynağı ve sebebi ne? Evet bildiniz elbette cehalet! Yüzyıllardır etrafta dolaşan ve uydurma hurafelerden oluşan rivayetler sonucunda bazı insanlar ve İran, Suudi Arabistan gibi devletler insanları ‘’Dinde zorlayabileceklerini’’ düşünüyorlar. Oysa ALLAH şöyle diyor:

KURAN 2/256 (Bakara 256): '' Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve ALLAH'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Zira, ALLAH her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.''

KURAN 88/21-22 (Gaşiye 21-22) ''Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.''

ALLAH kendilerini sakınmaları için kadınlara iffetli ve erdemli giyinmeyi tavsiye eder Ahzab ve Nur surelerinde. Ama düzgün, erdemli ve iffetli giyinmeleri konusunda kadınlara öğütler vermeden önce erkeklere öğüt verir ve gözlerine hakim olmalarını ister:

KURAN 24/30 (Nur 30): ''İnanan erkeklere; gözlerini sakınmalarını (kadınlara gözlerini dikip bakmamalarını) ve iffetlerini korumalarını bildir. Bu, onlar için daha temiz bir davranıştır. Elbette ALLAH yaptıklarından haberdardır.''

Geçen günde yine putperest yobazlar bu sefer Ramazan’da sokakta oturup dondurma yiyen çocuklara salça olmuşlardı. Yani şunu anlayın artık siz kimsenin ne giydiğine karışamazsınız! İster bikiniyle gezer, isterse de 7 kat örtülere bürünür öyle gezer. Herkes kıyafeti, dini ve vicdani seçimleri konusunda tamamen özgürdür! Ve herkes kimseye zarar vermediği yani suç işlemediği takdirde kıyafetinden de, inancından da, ibadetlerinde, yaşantısından da hesabı ancak ALLAH’a verir. Size bana ona buna değil. Bu böyle bilinmelidir. Artık anlamı; Barış, Teslimiyet ve Güvenlik Sistemi olan yani herkesin, her inanç ve düşünce sahibinin güven içinde yaşayabileceği; ALLAH'ın eşitlik, adalet, barış, özgürlük ve kendi doğanıza geri dönme çağrısı olan İslam’ı insanların gözünde düşürmekten vazgeçin de iman ettiğinizi iddia ettiğiniz kitabı 1 kere anladığınız dilden okuyun ve aklınızı kullanın. Zira;

KURAN 8/22 (Enfal 22): ‘’ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.’’

KURAN 10/100 (Yunus 100)’den: ‘’O, akıllarını kullanmayanları pisliğe mahkum eder.’’

Konu içersinde bahsettiğim Nur 31 ve Ahzab 59. Ayetler aşağıdadır. Bu ayetlerdeki öğütler sadece Müslüman kadınları ilgilendirir ve ALLAH ile o kadınlar arasındadır. Hiçbir insan onlara bu ayetlere uyup uymadıklarının hesabını soramaz. Ancak güzel bir dille öğüt verebilir:

KURAN 24/31 (Nur 31): ‘’Gerçeği onaylayan kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar ve açıkta olması gereken yerleri hariç, alımlı yerlerini göstermesinler. Örtülerini/başörtülerini göğüslerinin üzerine kapasınlar. Vücutlarının alımlı yerlerini kimseye göstermesinler; ancak kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşle¬rinin oğulları, diğer kadınlar, cinsel iktidara sahip olmayan erkek hizmetkarlar ve işçiler ve kadınların cinsel yönlerini henüz anlamayan çocuklar hariç. Gizledikleri alımlı bölgelerini sergilemek/bildirmek için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey gerçeği onaylayanlar, topluca ALLAH'a yönelin ki başarılı olasınız.’’

KURAN 33/59 (Ahzab 59): ‘’Ey peygamber; eşlerine, kızlarına ve gerçeği onaylayanların kadınlarına; dış kıyafetlerini üzerlerine almalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) ayırdedilip inciltilmemeleri için çok daha uygun bir yoldur. Ve ALLAH bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.’’

Konunun dışında ama belirtmekte fayda var. Nur Suresi 31. ayette kadınların başlarını kapamaları değil, örtü(kıyafet) veya başörtüsüyle göğüs ve göğüs dekoltesi kısımlarını(diğer ayetle beraber okuduğumuzda cinsel açıdan tahrik edici olan kısımların tamamı) örtmekle alakalıdır. Kuran'ın ilk muhatapları olan coğrafyada iklim ve kültürel kıyafet şartları gereği sadece kadınlar değil, erkekler de başlarını örterler. ALLAH da zaten üzerinizde olan şeyle açıkta olan yerlerinizi örtün diyor. Bunu bugünün İstanbul'unda başörtüyle yapmak zorunda değilsiniz. Göğüs ve yaka kısımlarını örten bir tişört, sweetshirt, gömlek de ve altına uzuvları aşırı derecede belli etmeyen modern ve stilinizden ödün vermeyeceğiniz ama tahrik edici de olmayan kıyafetlerle de yapabilirsiniz. Ama örtenlere de kimse yanlış yapıyor diyemez. Özetle başlarını örtenler de, açanlar da erdemli ve iffetli; yani ALLAH'ın isteğine uygun giyinebilirler. Her 2 grubu da yanlışlayamayız. Ama isteyen başı kapalı bile olsa alt tarafı göğüs dekoltesiyle, daracık açık ve tahrik edici kıyafetlerle de ALLAH'ın istemediği şekilde giyinebilir. Yani demek istediğim bunun kriteri başörtüsü değildir. Mesela 50'li ve 60'lı yılların retro kadınlarının kıyafet tarzları hep çok hoşuma gitmiştir. Hem style, hem şık, hem de tahrik etmeyen cinsten...

Yine de bunlar sadece Müslüman kadınlara verilmesi gereken öğütlerdir. Bize düşen bu kadardır yani. Bununla ilgili karar ise her anlamda kadının kendisine aittir. Bir kadın isterse bikiniyle, isterse de kat kat çarşafla gezebilir. Kimsenin kadınların seçimlerinden dolayı onlara müdahale etme, karışma, parka oraya buraya almama hakkı yoktur. Bu böyle biline. Aksini iddia etmek haddi aşmak olur. Hatta kendini ALLAH yerine koyup ALLAH'ın koymadığı kuralları koymak olur. Ve böyle bir tavır ancak ve ancak İslam Dini'ne zarar verir. Ve Müslüman yerine Münafık(İnanmadığı halde korkusundan inanmış gibi yapan iki yüzlü insanlar) üretir. Ve toplum tamamen sahteliğe ve plastikliğe sürüklenir..Bu da ALLAH'ın asla istemediği bir sahteliktir. Bu noktada yine Kuran odaklı bir İslam'ın ne kadar değerli olduğunu, ve uydurma rivayetler, hurafeler, cehalet ve erkeklik hormonlarının birleşimi şeklinde tezahür eden ilkellikte yapılan hareketlerin ne kadar sakıncalı olduğunu tekrar tekrar anlamış bulunuyoruz..

Olayı şu linkten okuyup izleyebilirsiniz:

http://www.hurriyet.com.tr/macka-parkinda-neler-oldu-anlattilar-40535347


Ayrıca yine geçen sene bu zamanlar bu tür olaylar arttığında benzer bir yazı kaleme almıştım. Onu da şurdan okuyabilirsiniz:

http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/07/son-gunlerde-artan-tacizler-ve-giyinme.html


Selamlar

28 Temmuz 2017 Cuma

Küresel Isınma Gezegenimizin Bizden Aldığı İntikamın Adıdır

Küresel ısınma; gezegenimizin bizden aldığı intikamın adıdır. Vücudumuzdaki virüsler veya bakteriler aşırı artarak saldırıda bulunduklarında ateşimiz çıkar. Bu vücudumuzun bağışıklık sisteminin virüs ve bakterileri yok etmek için veya vücut için tehdit olmaktan çıkana kadar güçlerini zayıflatmak için uyguladığı yöntemdir. Aynı şey dünya için de geçerli. Biz doğayı ciddiye almazsak; suları ve su kaynaklarını kirletmelerle, plastik, cam, metal ve beton çöplerle, Ağaçları kesip yok etmekle, orman yangınlarıyla, savaşlarla, atom bombalarıyla, sanayi fabrikalarının radyoaktif atıklarıyla, daha fazla kazanmak için ilaçlı ve Gdo'lu yapılan tarımla doğaya kastedip ciddi zararlar verirsek, hayvanların neslini tüketir, bitki türlerini yok edersek ve üstelik düzeltmek için de bir çaba sarfetmezsek, o da bizden intikamını mutlaka bir şekilde alır. Sonrası buzulların erimesi, okyanus ve deniz seviyelerinin yükselmesi, dünyanın bazı bölgelerinde seller, tsunamiler, dünkü gibi fırtına ve cam parçalayan asidik içerikli kanserojen yağmurlar olurken, diğer bölgelerinde ise susuzluk ve kuraklık…Ve üstelik bunlar iyi günlerimiz, zira bu daha başlangıç..Bir an önce toparlanıp gezegen olarak barış için, temiz enerji için, bilinçlenme için, eğitim için, doğa ve çevre için bir şeyler yapmazsak ve rahatlarımızdan ödün vermezsek; çok daha vahim günler bizleri, çocuklarımızı, torunlarımızı ve tüm insan ırkını bekliyor…

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Bazen Barış İçin Savaşmak Gerekir! Artık İşgalci İsrail'in Katliam Ve Zulümlerine Dur Diyebilin!

İsrail'in Filistin'e olan ağır zulmü ortadadır..Üstelik sadece şu an değil, 60-70 yıldır bu böyle ve herkes kafasını kuma gömüp sadece izlemekle, dua etmekle veya kınamakla yetiniyor..Çünkü bu en kolay vicdan rahatlatma yöntemidir. Haberlere bak. Bütün Avrupa ülkelerindeki Müslümanlar ve Müslüman ülkeler İsrail'in öldürmelerine karşı Filistin için dua ediyormuş...Reto ve hükümetimizin de bir farkları yok. Hala diplomatik girişim ve boş kınama açıklamaları peşindeler..Çünkü daha geçen sene; hemen darbe girişimi öncesi, Mavi Marmara'da İsrail askerleri tarafından katledilen üstelik silahsız olan şehitlerimizi İsrail'e 3 kuruş paraya satıp olayı kapatmışlardı. Şimdi tükürdüklerini yalamak olmazdı değil mi? Kimsenin rahatını bozup da ALLAH'ın mesajını duyup dinlediği yok. Kuran'ın izin verdiği tek savaş türü savunma savaşıdır. O da zulme karşı kendi canını veya ALLAH'tan yardım isteyen diğer masum insanların canlarını, yurtlarını, din ve vicdan hürriyetlerini korumak için...İşgal etmek veya ganimet toplamak ya da silahla din yaymak için değil...Yani ALLAH'ın kitabına göre savaş; ancak barış için, savunma amaçlı yapılabilir. Ve gerçekten de bazen barış için savaşmak gerekir. Boş lakırdı değil. Ve şu an işte o öldürülen, sakat bırakılan, zulüm gören masum çocukların, kadınların, erkeklerin haklarını savunma zamanıdır! Türkiye diğer hiçbir Müslüman ülke destek vermese bile İsrail'e bir an önce nota vermeli. Yine zulümden vazgeçmezlerse açık bir savaş açmalıdır. Ama Amerika, ama arkalarındaki masonik güçler, ama zart, ama zurtu yok bu işin..ALLAH'ın hükmü açık. Tabi eğer lafta değil, gerçek anlamda Müslüman(ALLAH'a teslim olan barışçılar) iseniz...Zira ALLAH'ın sınavı bir bilgi veya laf sınavı değil, bir davranış sınavıdır. Ve müslüman dediğin; o çocukluğumuzda izlediğimiz, iyilerin koruyucusu, kötülerin baş düşmanı süper kahramanlar gibidir. Boş lafla Süperman'in gaspçıyı alt edip barışın devamlılığını sağladığı nerde görülmüştür?

KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryad eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hala ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?''

https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/07/bazen-bars-icin-savasmak-gerekir-artk.html

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Halkı Kin, Düşmanlık, Ayrımcılık ve 'Cinayete' Teşvik Eden Dinbaz Zalimler Hakkında Suç Duyurusudur:

Bu yazı; Ebü Bekir Sifil ve onun zihniyetindeki herkes için halkı kin, düşmanlık ve ayrımcılığa, dahası ‘’CİNAYETE’’ teşvik etmeleri dolayısıyla ''Açık Bir Suç Duyurusu’’dur. Savcılar, Avulatlar, Hakimler, Polisler..Artık kim varsa görev başına çağırıyorum..Veya ülkesini, milletini, değerlerini ve dinini seven tüm yurttaşlar..
Herkesi…Lütfen okuyun ve Paylaşın...Ve yapabiliyorsanız gerekli yerlere/makamlara şikayette bulunun..Ne kadar çok şikayet olursa o kadar iyi...Ki çocuklarımız böyle zalimlerin kol gezdiği bir ülkeye değil, din ve vicdan özgürlüğünün olduğu, barışçı, adil, eşitlikçi ve tamamen özgür bir ülkede doğsun ve büyüsün...

Dünden beri saçma hurafeler tartışılıp duruyor...Deve sidiğinin sağlığa yararlı mı zararlı mı olduğu, hurma yiyenin zehirlenip zehirlenmeyeceği gibi saçma sapan çöl hurafelerini geçin de asıl konuya gelin! 2 Gece önce yani 20 Temmuz 2017 Akşam'ı saat 21:00'de Veyis Ateş moderatörlüğünde Prof. Dr. Caner Taslaman ve Yrd. Doç. Dr. Ebu Bekir Sifil arasında geçen tartışmada Ebu Bekir Sifil açık bir şekilde; ''Dininden dönenin'' yani ''Mürted'' olarak adlandırılan; Müslümanken bunu bırakıp da başka bir din veya dinsizliği seçenin ''ÖLDÜRÜLMESİ GEREKTİĞİNİ'' savundu. Bu ALLAH'ın eşsiz ve mukaddes kitabı Kuran'a kesinlikle ayrıkı olmasının yanında; Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre de ağır bir suçtur. Halk kin ve düşmanlığa, ayrımcılığa, daha da ötesi ''CİNAYETE'' teşvik edilmiştir. Üstelik bu saçmalık ve zulüm; İslam adına yapılıp tüm Müslümanlara ve İslam'a da hakaret edilmiştir. Bu bağlamda burdan açık suç duyurusunda bulunmak istiyorum. Bunu okuyan savcı, hakim, avukat vb adaleti gerçekten savunan ve zalimlere prim vermek istemeyen artık kim varsa, veya normal bir vatandaş da olabilir; bu programda söyledikleri delil gösterilerek bu zalim şikayet edilip mahkemeye verilerek ceza evine yollanabilir. Böylelikle bu dinbaz müşriklere ve tüm yobazlara karşı caydırıcı bir hareket yaratmış oluruz ve insanları ALLAH ile kandıran bu canilerin önü biraz olsun alınmış olur. Düşünün bu adam üniversite hocası..Bir de bunun bu hurafeleri anlattığı sokaktaki cahil adamın yapabileceklerini düşünün..Aynı görüş Müslüman olduğu halde namaz kılmayanların da önce hapsedilmesinden, yine kılmazlarsa öldürülmelerinden de bahsediyor...Yukarda bu iğrenç görüşlerin Kuran'a da kesinlikle ayrıkı olduğundan bahsetmiştim. Onun da delillerini apaçık ortaya koyayım ki söylemim havada kalmasın..Zira adamın anlattıkları tamamen safsatadan ibarettir. Kuran'la hiçbir alakası yok. Zulüm ve cinayet içeren yanlış bir geleneği devam ettirmeye çalışıyor. Bunların Deaş'tan zerre farkları yoktur. ALLAH kerim ve eşsiz kitabı olan Kuran'ın neresinde dinden dönen öldürülür diyor? Bir göstersinler..Bunların Deaş'tan tek farkı bu zulümleri gerçekleştirebilecek güçlerinin şu an ellerinde olmayışı. Ama biraz daha güçlenirlerse olacaklar belli…ALLAH bu zalimlere fırsat vermesin..Şimdi gelelim Kurani delillere..Öncelikle ALLAH haksız yere insan öldürmenin, bir cana kıymanın ne kadar ağır bir günah olduğunu Maide 32’de açıkça söylemiştir:

KURAN 5/32 (Maide 32)'den: ''Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.''

Daha sonra; Dinde asla zorlama olamayacağını Gaşiye 21,22 ve Bakara 256’da çok net bir şekilde vurgulamıştır:

KURAN 88/21-22 (Gaşiye 21-22) ''Artık sen öğüt ver. Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.''

KURAN 2/256 (Bakara 256): ''Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve ALLAH'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Zira, ALLAH her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.''

Görüldüğü gibi ALLAH kendi dininde dahi hiçbir zorlama, baskı, dikte yapılamayacağını, herkesin özgür iradesi olduğunu, kimseye zorla bir şey kabul ettirilemeyeceğini açıkça vurguluyor. Ama bu adam gibi putperest cahiller tam aksine davranarak, dinden döneni öldürün diyebiliyor ve yine de hala Müslüman(ALLAH’a teslim) olduklarını iddia edebiliyorlar? Bu nasıl mümkün olabilir ki? Cidden bunlar hem şaşırtıcı, hem de trajikomik tipler..İnsanlar nasıl inanıyor bu insanlara hayret..Aslında sebebi açık..Çünkü kendi kitaplarını anladıkları dilden okumuyorlar ve ALLAH’ın verdiği akıl hediyesini kullanmıyorlar..Demek ki asıl kendileri ALLAH’a inanmıyor ve O’nun sözlerine güvenmiyorlar. Şimdi bu noktada hala bu adamları savunmak isteyen bazı insanlar şunu iddia edebilirler: ‘’Yahu bu ayet İslam’a girene kadar olan zaman diliminden bahsediyor. Girdikten sonra zorlama yapılabilir haha.’’ Gibi sözlerle zulümlerine saçma gerekçeler ortaya atabilirler. O zaman onlar için de şu ayetleri paylaşayım:

KURAN 50/45 (Kaf 45): ‘’Biz onların ne konuştuğunu iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. O halde sen, uyarılarımdan korkanlara Kuran ile öğüt ver.’’

KURAN 51/55 (Zariyat 55): ‘’Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.’’

Görüldüğü üzre bu yukardaki saçma görüş doğru olsaydı, ALLAH kendi elçisine; müminlere ‘ÖĞÜT VER’ demezdi. Veya sen bir zorba değilsin, uyarılarımdan korkanlara ‘’Kuran ile ÖĞÜT VER’’ demezdi. Onları ‘ZORLA’, ‘’zorbalık yap inandır, bir gün inanmaktan vazgeçerlerse de öldür’’ falan derdi. Ama öyle demiyor. Çünkü ALLAH; kendine Müslüman desin veya demesin, her insana her zaman özgür irade, din ve vicdan hürriyeti, yani sözlerine uyup uymama serbestliği vermiştir ...İnsanlar bu konuda hesabı da ancak ALLAH’a verirler. O’nun kullarına değil…Çünkü insanların insanlara Müslüman demesi önemli değil, ALLAH’ın size Müslüman (Sadece ALLAH’a teslim olan barışçı insan) kabul edip etmediğidir önemli olan. Dolayısıyla insan canına, malına veya namusuna zarar verici bir suç şlenmediği sürece; yani yapılan eylemler toplumu da bağlamadığı sürece, insanlar insanlara ceza kesemezler ve yani bu mesele sadece ALLAH ile insan arasındadır.

Şimdi asıl delile gelelim ve İslam’a atılmış bu iftirayı ALLAH'ın kitabından yukardakilerin dışındaki en net deliliyle çürütelim. Zira ALLAH'ın kitabında dinden çıkanlarla ilgili hüküm açık, net ve zerre şüpheye yer vermeyecek şekilde Bakara Suresi 217. Ayette bildirilmiştir. Ayete göre; ALLAH dinden dönen insanlara; tekrar Müslüman(ALLAH'a teslim) olmaları için ömürlerinin sonuna kadar süre tanır. Olmazlarsa da o zaman cezalarını diğer yaşama geçtiklerinde kendisinin vereceğini söyler. Yani dininden dönüp Müslümanken başka bir dine veya dinsizliğe mensup olan birini; diğer insanlar cezalandıramaz. Bırakın öldürmeyi kılına bile dokunamazlar. bknz:

KURAN 2/217 (Bakara 217’den): ‘’Sizden kim dininden döner ve inkarcı olarak ölürse, tüm yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gider. Onlar ateş halkıdır ve orada sonsuza dek kalacaklardır.’’

Bu mesele ALAH’ın kutsal kıldığı ‘’insan hayatı’’na haksız kasıtla ilgili olduğu için çok büyük önem taşımaktadır. Görüldüğü üzre ALLAH; dininden döner ve ‘İNKARCI OLARAK ÖLÜRSE’ yaptıkları boşa gider ve ateş halkından olur diyor. Böyle birinin cezasının sadece ALLAH tarafından verilebileceği Kuran’a inanıp güvenenler için açıktır. İnsanlar böyle birine bırak öldürmeyi, herhangi bir ceza dahi veremezler. Yani dinden dönenlerin, dine tekrar geri gelmeleri konusunda töbe kapısı ölene kadar her daim açıktır. ALLAH bu hakkı yaşamının sonuna kadar insanlara vermişken, üstelik Kuran; ‘Dinde zorlamanın asla olamayacağı konusunda ayetlerle doluyken (Bakara 256, Gaşiye 21-22, Kaf 45, Zariyat 55, Mümtehine 8-9 vb), üstelik (Kaf 45 ve Zariyat 55’de) Müslümanlara da ancak öğüt verilebileceğinden bahsediyor ayetler. Yani onlara da dinde kalmak için zorlama yapamazsınız. Durum böyleyken bunlar kim de dinden dönenleri öldürerek, insanların elinden tekrar doğruyu görüp teslim olarak Müslüman olma fırsatını alıyorlar çok ilginç…Belli ki farklı bir din bu..Peygamberimize iftira olarak asırlarca ortaya atılan bu uydurma hurafe sözler yüzünden kaç insanın haksız yere canına kıyıp da Maide 32’de bahsedilen; ‘’tüm insanları öldürmüş gibi’’ olarak kadar devasa bir suç ve günah işlemiş oldular acaba…ALLAH’ın rahmetini, merhametini ve O’nun eşsiz kelamını barındıran kerim kitabı Kuran’ı çoktan unutmuş insanlar bunlar..Bu tür insanlar ALLAH’ın mesajındaki açık hüküm yerine atalarının uydurdukları hükümleri uygulayarak aslında kendilerini veya hurafeci zalim atalarını ALLAH yerine koymuş oluyorlar. Yani Kurani deyimle ‘’Müşrik’’ oluyorlar. ALLAH bu tarz insanların durumunu şöyle özetler:

KURAN 39/65 (Zümer 65): ‘’Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedilmiştir: ortak koşarsan (ALLAH'a ait nitelikleri başkalarına/başka herhangi birşeye yakıştırırsan), kesinlikle tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden olursun.’’

Yukardaki ayetler apaçık ve net olduğuna göre dinden dönenin öldürülmesi görüşünü savunan bu insanların inandıkları din belli ki İslam değil, başka bir din...Bunun gibi tipleri gördükçe ne kadar doğru paylaşımlar yaptığımı ve dosdoğru bir yol üzerinde olduğumu bir kez daha anlıyorum. Ama neyse ki Caner hoca gibi cesur Müslümanlar var ki insanlar yavaş yavaş asırlardır uyutuldukları masallardan hurafelerden uyanıp, gerçeğin farkına varıyor ve ALLAH’ın kitabına dönüyorlar. Sifil gibi insanlar da putlarını kırdırmak istemiyorlar elbette. Çünkü insanları kandırıp sömürdükleri ve itibar elde ettikleri çürük binanın ifşa olması işlerine gelmiyor. Ama üzgünüm o putlar birer birer ALLAH’ın izniyle kırılacak. İnsanlara gerçekleri bıkmadan anlatacağız, anlattıkça da onlar uyanacak. Her bir kişi uyandığında sizin bir putunuz da kırılmış olacak. O kadar saçma, zalimce ve ALLAH’ın kitabına aykırı şeyler söylüyorsunuz ki; Kuran’ı anlayarak okuyan biri için, sizin gibi cahilleri çürütmek acaip kolay bir iştir. Yeter ki insanlar yaratıcılarının mesajını anladıkları dilden okusunlar ve gerçeği kalabalıklara rağmen söyleme cesaretini kendilerinde bulsunlar. Zira ALLAH kendisine teslim olan herkese bu yükümlülüğü vermiştir:

KURAN 2/42 (Bakara 42): ‘’Bile bile gerçeği yanlış ile karıştırmayın, gerçeği gizlemeyin.’’

KURAN 3/187 (Ali İmran 187): ‘’ALLAH kendilerine kitap verilenlerden, 'Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz,' diye söz almıştı. Fakat onlar, onu arkalarına atıp az bir fiyata sattılar. Ne kötü bir alış veriş!’’

KURAN 2/159 (Bakara 159): ‘’ALLAH'ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu az bir değere değişenler, karınlarına ateş tıkınıyorlar. Diriliş Gününde ALLAH onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Onlara acı verici bir azap var.’’

KURAN 2/174 (Bakara 174): ‘’İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık gösterdiğimiz doğru yolu gizleyenlere hem ALLAH hem de bütün lanet ediciler lanet eder.’’

ALLAH’ın bir diğer adı da ‘’Hak’’tır. Yani gerçeğin ta kendisi. Siz bir konuda gerçeği söylediğinizde aslında hakkı ortaya çıkarmış olursunuz. Bu öyle bir şeydir ki; yanlışa ve zanlara inanan herkes; kalabalıklar, kelle sayıları kaç kişi olursa olsun herşeye rağmen haykırılmalıdır:

KURAN 6/116 (Enam 116): ''Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.''

KURAN 3/173 (Ali İmran 173): ‘’Onlar öyle kimselerdir ki, halk onlara 'İnsanlar size karşı toplandı; onlardan korkun' dediği zaman, bu onların imanını arttırdı ve dediler ki: "ALLAH bize yeter, O ne güzel vekildir!"
Bu öyle bir şeydir ki; çok sevdiğiniz atalarınız sizin deliliniz olmamalıdır. Yalnız ve sadece ‘’gerçek’’ size yol göstermelidir:

KURAN 2/170 (Bakara 170): ''Onlara, “ALLAH'ın indirdiğine uyun” dendiğinde, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi?''

KURAN 31/21 (Lokman 21): ''Onlara, “ALLAH’ın indirdiğine uyun” denince; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” derler. Şeytan onları alevli ateşe çağırmış olsa da mı?''


Çünkü;

KURAN 2/241 (Bakara 241): ‘’İşte onlar bir toplumdu; gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.’’

Amacım bu paylaşımda dininden dönenleri korumak değil. Müslüman olunduğu halde namaz kılmamayı da asla övmek değil. Amacım ALLAH’ın tüm insanlara vermiş olduğu din ve vicdan hürriyetini korumaktır. Ve ALLAH’ın dini adına insanların özgür iradelerine müdahale edilip, üstelik bunun için o insanların canlarına kastedilmesinin önüne geçebilmektir. Zira bu anlayış Müslüman değil, ancak Kuran diliyle ‘’Münafık’’ olarak tabir edilen; inanmadığı halde sırf öldürülmekten korktuğu için inanmış gibi yapan iki yüzlü bir kitleyi doğurur. Bu da İslam’a verilebilecek en büyük zararlardan birisidir herhalde. Bir insanın delilleri görerek, kitabı okuyup aklını kullanarak içten gelen bir güven ve inançla mı Müslüman olduğunu söylemesi daha değerlidir? Yoksa hiç inanmadığı ve güvenmediği bir şeyi sırf öldürülme korkusuyla ‘’evet evet Müslümanım’’ demesi mi? Buna vicdanınız ve aklınız karar vermeye yeterdir…Zira;

KURAN 8/22 (Enfal 22): "ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir."

Selam...


Blogdan okumak ve paylaşmak için alttaki başlıkla beraber blog linkini paylaşın:

Halkı Kin, Düşmanlık, Ayrımcılık ve 'Cinayete' Teşvik Eden Dinbaz Zalimler Hakkında Suç Duyurusudur:
https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/07/halk-kin-dusmanlk-ayrmclk-ve-cinayete.html




Tartışmanın tamamını şu linkten izleyebilirsiniz:

https://www.youtube.com/watch?v=rq47KgCm1f8

Konu hakkında yakın zamanda kaybettiğimiz Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocanın yorumu da aşağıdadır. Bunu da izlemenizi öneririm:

https://www.facebook.com/1212ee/videos/10155588010849850/?autoplay_reason=gatekeeper&video_container_type=1&video_creator_product_type=0&app_id=2392950137&live_video_guests=0

15 Temmuz 2017 Cumartesi

Gerçekleri mi Yoksa Kalabalıkları mı İzliyorsunuz?

15 temmuz'da Feto darbesi gerçekleşmiş olsaydı bugün Reto putuna tapınan dinbazların çoğu şimdi Feto putuna tapınıyor olacaklardı. Ve biz yine diyecektik ki; ''Kırın putlarınızı! Zulmü izlemeyin!''...Çünkü bu hayatta kendilerine verilen en önemli hediye olan ''aklı'' kullanmayan, akıllarını gömüp düşünemeyen insanlar; ''gerçek'' neyse onu izlemek yerine; kalabalıklar ne yaparsa onu taklit etmeyi yeğlerler. Bu onların kamuflajlarıdır. Bu kadar insan böyle yapıyorsa bu kesin doğrudur diyerek; doğru olanı yaptıklarını zanneder ve böylece kendilerini rahatlatırlar. ''Doğru'' ise aslında umurlarında bile değildir. Ya da sadece korkarlar..İnsanlar tarafından kınanmaktan ve ellerindekileri kaybetmekten korkarlar. Ölçü birimleri ''gerçekler'' değil; ''kalabalıklar, kelle sayıları ve güç''tür. Oysa asıl güç ''gerçek''tedir. Gerçek öyle bir güçtür ki tek başınıza bile kalsanız onu var gücünüzle haykırmanız ve gizlememeniz gerekir. Çünkü asıl güç; sadece gerçeği takip edin diyen ALLAH'ındır. ALLAH'ın bir diğer adı da ''Hak''tır. Hak da gerçeğin ta kendisidir: Eğer Hak'kı izlediğinizi iddia ediyorsanız; hakkı yani ''gerçeği'' mutlaka her şartta söylemelisiniz. Onu Gizlememelisiniz. Gerçeği gizleyen aslında ALLAH'ı gizliyor demektir...Şirk o yüzden en büyük ve affı olmayan günahtır. ALLAH'a ortaklar belirlediğinizde; Gerçeğe paralel gerçekler belirliyorsunuz demektir. Tamamen uydurma gerçekler. Ve bunların çok ağır sonuçları olur...

KURAN 6/116 (Enam 116): ''Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.''

KURAN 8/22 (Enfal 22): ‘’ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.’’

KURAN 2/42 (Bakara 42): ‘’Bile bile gerçeği yanlış ile karıştırmayın, gerçeği gizlemeyin.’’

KURAN 3/173 (Ali İmran 173): ‘’Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara; ‘Halk size karşı toplandı, onlardan korkun!’ dedikleri zaman, bu onların ancak güvenlerini artırır ve şöyle derler: ‘’ALLAH bize yeter; O ne güzel koruyucu/O ne güzel vekildir.’’

KURAN 39/65 (Zümer 65): ‘’Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedilmiştir: ortak koşarsan (ALLAH'a ait nitelikleri başkalarına/başka herhangi birşeye yakıştırırsan), kesinlikle tüm yaptıkların boşa gider ve kaybedenlerden olursun’’

1 Temmuz 2017 Cumartesi

Bunca Arapça Tabela Neyin İşareti?

Almanya'nın 1950'lerden 2017'ye kadar 3 nesilde anca sahip olduğu göçmen dükkan tabelalarına biz 5 yılda ışık hızıyla sahip olduk...Artık arapça tabela görmek istemiyorum. Beni araplaştırmaya çalışan yönetici görmek istemiyorum. Ülkemde dolaşan ve ona buna sarkan, sataşan göçmen yavşak görmek istemiyorum. Haber bültenleri artık Suriyeliler ve yerel halkın çeşitli sebeplerden kavgalarıyla dolu..Din sömürüsü yapıp Müslüman olmayı arap olmak sanarak, insanlara bu fikirsiz fikri kaktıran, Evreni Yaratan Varlığı arapçadan başka dil bilmez sanan/sandıran iki yüzlü pislikleri görmek istemiyorum...Yardımlaşmaya asla karşı değilim. Aksine yapılmasını teşvik ediyorum. İhtiyacı olanlara, muhtaçlara, ona buna salça olmayanlara, erdemli ve dürüst bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışanlara, kısaca "insan" olan her ihtiyaç sahibine yapılabilir ve mutlaka yapılmalıdır da. Ben de elimden geldiğince her yapabildiğim yardımı yapıyorum..Ama bu böyle olmaz. Tampon bölgeler oluşturulur, iş oralarda yapılır ve kapasitemizin üzerinde de alınmaz. Olması gereken budur. Öbür türlü kısa vadede anlaşılmayabilir belki ama uzun vadede ülkeye sayısız zararlar verilmiş olur. Şimdi hepsini saymak konuyu fazlasıyla uzatır. Bu zararların en önemlisi; "beyin göçü"dür. Ülkenin zeki insanları artık o ülkeden umutlarını keserek başka ülkelere gidiyorsa, artık korkmaya başlamalısınız demektir. Çünkü bir ülkeyi asıl ileriye taşıyan sadece ve sadece "zeki insanlar"dır. Gerisi onları ya da onların ürettiklerini takip eder. Bunu düşünebilmek zor olmamalı.. Kapasitemizin üzerinde bu kadar fazla insan almak zaten baştan yanlıştı. Bizim 5 katımız zengin avrupa ülkeleri bizten 10-20 kat daha az sayıda göçmen aldı, hatta onları da bize geri yolladı ve yollamaya da devam ediyor. Şimdi meseleyi minimuma indirgemek de zor değil aslında. En ufak suç işleyen göçmeni gözünün yaşına bakmadan anında ülkesine geri yollayacaksınız ve asgari ücretin altında ve kayıt dışı göçmen çalıştırılmasını da sıkı maddelerle yasaklayıp, sağlam bir şekilde denetleyeceksiniz. Bakın bakalım o zaman ortada kavga, sarkıntılık, ucuza göçmen çalıştırıp Türkleri işlerinden etmek vb kalıyor mu..Ama bunları düşünecek akıl bizi yönetenlerde yok malesef. Çünkü onların tek derdi ülkeyi Araplaştırmak. Neye malolduğu umurlarında bile değil...

http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/07/bunca-arapca-tabela-neyin-isareti.html?m=1

3 Haziran 2017 Cumartesi

Anadolu'da bir Çınar ağacı'nın dibini çok gördük Nazım'a öyle mi?

Bugün Nazım Hikmet'in 54. ölüm yıl dönümü ve vasiyeti hala yerine getirilemedi..Bu Türkiye için büyük bir utanç..Öyle değil mi? Anadolu'da bir Çınar ağacı'nın dibini çok gördük Nazım'a öyle mi? (3 Haziran 1963)

VASİYET

Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.

Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.

Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.

Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

Ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
öyle gibi de görünüyor..
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...

Nazım Hikmet 27 Nisan 1953
Barviha Sanatoryumu

30 Mayıs 2017 Salı

Müslüman Olmayı, Arap Olmak Sananlar; ALLAH'ın Elçisi Kendi Kavmini ALLAH'a Şikayet Edecek

Müslüman olmayı Arap olmak sananlar; Türkleri Araplaştırmak için sabah akşam uğraşanlar, Kuran’ı ‘’anladığı dilden’’ okuyup öğüt almak yerine, anlamadığı dilden sabah akşam boşa okuyup sevap point toplamaya çalışanlar, öğüdü de; hurafe ve uydurma arap rivayetleri kitaplarından alanlar, Evreni yaratan varlığı Arapçadan başka dil bilmez sananlar, Araplar gibi giyinip onlar gibi davrananlar, arap geleneklerini din sananlar, ALLAH’ın barış, eşitlik, adalet, özgürlük ve kendi doğamıza geri dönme çağrısı olan eşsiz ve bilgelik dolu kitabının mesajını unutup, dinde zorlama yapanlar, akıl almaz yöntemlerle insanlara zulmedip zalimleşenler; eğer bu çaba ve iddianız doğru olsaydı; ALLAH’ın elçisi hesap gününde kendi kavmini ALLAH’a şikayet edecek olmazdı:


KURAN 25/30 (Furkan 30): ''Ve (O gün) Elçi der ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran'ı terkedilmiş olarak bıraktı.’’

28 Mayıs 2017 Pazar

Doğru İmsak Vakti (Oruca Başlama Zamanı) Hangisi?

Arkadaşlar Diyanet İşleri ne yazık ki her zaman olduğu gibi bu sene de yanlış zamanda orucu başlatıyor. Mesela bu gece İstanbul anadolu yakasına diyanet 03:27 yazmış. Oysa ALLAH'ın kitabına göre bu 04:43 olmalı. bknz:

KURAN 2/187'den: "Şafağın beyaz ve siyah ipliğini birbirinden ayırdedinceye kadar yiyin, için. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın."

Ayet açık. İmkanı olanlar 03:27'de balkona çıkıp doğu ufkuna bir baksın bakalım, zerre kadar aydınlanma görecekler mi..Tam aksine bu saatte etraf zifiri karanlıktır. Bir de 4:43'de bakın bakalım ve bir süre bekleyip ayetle karşılaştırın. Kendi gözlerinizle şahit olun...Temkinli olacağız diye ALLAH'ın koyduğu sınırları daraltarak insanları 1 saatten fazla gereksiz aç bırakmanın bir anlamı yoktur. Bulunduğunuz yere göre doğru imsak ve iftar vakitlerini/takvimini şurdan indirebilirsiniz: http://imsakiye.suleymaniyetakvimi.com

Sokaklarda Bunca İhtiyaç Sahibi Varken Biriktirme Lüksümüz Olamaz, İnfak Edin...

Az önce evde kullanmadığımız bir halıyı aşağı indirip caddenin merkezinde görünür bir köşeye bıraktım..Sonra yemeklerden arta kalan şeyleri kedi ve köpeklere vermek için tekrar yukarı çıkıp aşağı indirdiğimde halının gitmiş olduğunu gördüm ve cidden şaşırdım..Yani zaten ihtiyacı olan biri alsın diye koymuştum ama bu kadar çabuk götürüleceğini hiç tahmin etmezdim. Tekrar eve çıkıp geri inmem en fazla 1 ya da 2 dk. sürdü…Demem o ki arkadaşlar; sokaklarda o kadar çok muhtaç insanlar var ki hiçbirşeyi ama hiçbir şeyi ziyan etmeyin. İhtiyaç fazlasıysa; ‘’bir gün lazım olur’’ deyip depolamayın. Yiyecekler, içecekler, giyecekler, ev eşyaları..Herşey için geçerli bu..Artık giymediğiniz ama giyilir durumda kıyafetleriniz ve ayakkabılarınız mı var? Kapınızın önünden her gün kağıt toplayan gençler geçiyor veya çöp karıştıran insanlar…Evinizde kullanmadığınız eşyalar mı var? Mahallenizdeki fakir aileleri kendiniz arayıp bulup onlara ellerinizle götürün…Sokakta dilenen birinin gerçekten dilenci olduğundan şüpheniz var da o yüzden mi para vermeye çekiniyorsunuz? Öyleyse para vermek yerine az ilerdeki restorandan bir tane tavuk döner ısmarlamayı teklif edin, böylece gerçek olup olmadığını anlarsınız, bahaneniz kalmaz...Sokakta ufak tefek birşeyler satan birilerini mi gördünüz? Demek ki dilenemeyecek kadar gururlu biri. Onun sattıklarından da değerinin 2-3 mislini vererek 1 tane satın alın..Evde yemeğiniz mi arttı? Dolabın köşesinde küflenmeye bırakmak veya çöpe dökmek yerine bir plastik kaba koyup sokak hayvanlarına indirin…Bunlar yapılabileceklerin en minimumları...Çok daha fazla imkanları olanlar çok daha fazlasını yapsınlar...Bu örnekler sınırsız sayıda çoğaltılabilir…Sokaklarda bunca ihtiyaç sahibi varken bizim biriktirme lüksümüz olamaz, olmamalı..Şu 4,5 milyar yaşındaki gezegende en fazla kaç yıl daha yaşayacağız ki? Hepimizin zamanı kısıtlı..Buralardan gitmeden iyi birşeyler yapmak için hala vaktimiz var...Ve hala varken bunu değerlendirmekten daha iyi bir fikir olamaz. Ayrıca deneyimlediğim kadarıyla insan; duyabileceği en büyük mutluluğu muhtaç birine yardım ederken duyuyor..Çünkü bu insan doğası...İyilik yapmak insan doğasında normal ve standart olan, insanı gerçek anlamda mutlu edebilecek olan şeydir. Kötülük ise insan doğasına aykırıdır ve kötü birşeyler yaptıktan hemen sonra vicdanınızda sürekli irite edici bir rahatsızlık hissedersiniz...Selamlar..

KURAN 102/1-3 (Tekasür 1-3): ''Çoğaltma tutkusu sizi oyalayıp durdu, ta ki siz mezarlıklara varıncaya dek. Ama iş öyle değil; yakında bileceksiniz!''

KURAN 2/148 (Bakara 148): ‘’Herkesin yöneldiği bir yönü/gayesi/hedefi vardır. Siz; ’iyilikte’ birbirinizle yarışın! Nerede olursanız olun, ALLAH sizi bir araya getirir. Şüphesiz ALLAH’ın her şeye gücü yeter.’’

KURAN 67/2 (Mülk 2): ‘’Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, Üstündür, Bağışlayandır.’’

KURAN 2/274 (Bakara 274): ‘’Mallarını; gece ve gündüz, gizli ve açık infak edenler var ya, işte onlar için Rableri katında kendilerine özgü ödüller vardır. Korku yoktur onlar için; tasalanmayacaklardır onlar.’’

30 Nisan 2017 Pazar

Dar kafalılarla, Cahillerle Tartışmayın..

Dar kafalılarla, cahillerle tartışmayın, çünkü faydasızdır. Selam deyip geçin...Tartışmaya değecek, sizi anlayacak insanlarla tartışın. Zaman bize verilen en kıymetli hediye..Boş şeylerle harcamayın, kendinize, ailenize, ülkenize ve tüm insanlığa, hatta yapabiliyorsanız tüm gezegene ve hatta bütün evrene yararlı şeyler için kullanın..Her birimize tanınan süre oldukça kısıtlı..



KURAN 25/63 (Furkan 63): "Rahmanın kulları öyle kimselerdir ki yeryüzünde gösterişsizce/tevazu ile/böbürlenmeden yürürler. Cahiller/dar kafalı kimseler kendileriyle muhattap oldukları zaman "Selam" der (geçer)ler."

KURAN 28/55 (Kassas 55): "Boş sözleri işittiklerinde ondan yüz çevirirler ve, 'Bizim işimiz bize, sizin işiniz size. Size selam (barış) olsun. Biz cahillerle uğraşmak istemeyiz,' derler."

KURAN 67/2 (Mülk 2): "Hanginizin daha güzel işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, Üstündür, Bağışlayandır."

KURAN 2/148 (Bakara 148): ‘’Herkesin yöneldiği bir yönü/gayesi vardır. Siz iyilikte birbirinizle yarışın! Nerede olursanız olun, sonunda Allah hepinizi bir araya getirir. ALLAH elbette her şeye gücü yetendir.’’