Güzel dostum..İçimde bir ruh var…Görebiliyor musun? Zoru görünce kaçmayan…Acı çeken insanları yalnız bırakmayan…”Ne halleri varsa görsünler, ben gidiyorum” demeyen. Sorun neyse üstüne gidip beraber çözelim, zorlu yolu beraber yürüyelim diyen 100 yaşında dev bir ruh…Özgürlüğü karakter edinmiş, bağımsızlık dışında bir sistemi kabulenmeyen…Tanıdın
mı O’nu?
Türkün görünmez karakteri…Reddedilemez bir içgüdü bu…Sen de hissediyorsundur. Erdemin en üst seviyesi…Ancak bu yüksek karakterin iyi niyeti suistimal edilirse, kafese kapatılmaya çalışılırsa ya da cahilce sömürülmeye kalkılırsa; koskoca bir devrime dönüşür ve bu Türk Devrimi’nin ateşi tüm düşük karakterli gözünü para, işgal ve kan bürümüşleri yakıp kavurur…Ve sonra tekrar suya dönüşüp yolunu bulur…Barışı şiar edinip durmadan akar durur…
“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke…Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar…Yıllarca süren savaş…Ondan sonra; içerde ve dışarda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet.. Ve bunları başarmak için aralıksız devrimler…İşte Türk genel devriminin bir kısa deyimi…”
Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk’ün yukarda Türk Devrimini anlattığı tablodaki ülke tanıdık geldi mi?…Dün İstanbul’a, İzmir’e, Çanakkale’ye, Kars’a göz diken aşağılıklar; bugün Gazze’yi, Kudüs’ü hedef alıyorlar..Filistin’in durumu malum olduğundan Cumhuriyet’imizin 100. yıl’ı malesef buruk bir sevinçle geçiyor..Bir yandan 100 yıldır 100’lerce badireye ve pek de hazetmediğimiz kişilerce yönetilmemize rağmen, yine de ülkemizi ve cumhuriyetimizi koruyabilmiş olmamızın sevinci, diğer yandan da dünyanın en aşağılık terör örgütü olan İsrail’in masum insanların ülkelerini, evlerini 70 yıldır işgal edegelmesi, onları katletmesi yetmezmiş gibi, en sonunda da şimdi bitmek bilmeyen, tarihin en acımasız soykırımlarından birini her akşam canlı yayında işlemesi ve en kötüsü de tüm insanlığın bu ağır zulme seyirci kalacak kadar iğrençleşmesi ve onursuzlaşması…
Bazıları hala sömürgecilerin bize dayattığı sistemin algısal rüzgarına kapılarak; İngiltere’nin yapay olarak getirip zorla kurduğu İsrail’i bir devlet, Hamas’ı da terör örgütü olarak görme eğiliminde malesef. Hayır dostum! Tam aksine! Terörist olan; insanların ülkelerine çöküp işgal eden İsrail, Hamas ise o ülkenin öz çocuklarının kurtuluş ve özgürlük mücadelesini verenlerdir…Benim de ülkeme İngilizler gelip işgal etmeye çalışsaydı; ben de kurtuluş ve direniş ordusuna katılırdım. Henüz yoksa da kurardım..Aynı Atatürk gibi..Kuva-yı Miiliye gibi..Her ilde kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri gibi…
Bunların hepsi yine Filistin'de olduğu gibi başını İngilizlerin çektiği işgalcilere karşı kurulmuş örgütler..Atatürk Amasya'ya indiğinde direkt ilk sorduğu soru buydu; “Sizde Müdafa-i Hukuk Cemiyeti var mı? Yoksa hemen vakit kaybetmeden diğer iller gibi siz de kurun”…
Demek size göre bu örgütler de, Atatürk de teröristti öyle mi? Ki kaldı ki kendi devleti de; yani daha doğrusu yıkılmak üzre olan Osmanlı devleti’nin kalıntıları içinde İngilizlere boyun eğmeyi yeğleyen vatan hainleri Atatürk'ü; “Eşkiya”; yani bugünkü terminolojiyle “Terörist” ilan etmişlerdi…
ve onlara göre İngilizlere karşı savaşılamaz, zafer kazanılamazdı ve bu yüzden de sömürgeleri olmak elzemdi..Yani kafaları köle kafası olduğundan tamamiyle sözde iyi niyetle böyle düşünüyorlardı(!)
Tesadüfe bak ki bugün Filistin için savaşmayan İsrail'in güdümündeki Filistin yönetimi ve sözde Filistin ordusu da aynı şeyi Hamas'a yapıyor. Demek size göre Atatürk de bu örgütleri kurmamalı, savaşmamalı, ve İngiizlere teslim olan Osmanlı Devleti yönetimine boyun eğmeliydi, öyle mi? İşte sizin bu kafanız müstemleke kafası. Köle kafası yani.
Atatürk bu anlayışı delip geçeli işte tam 100 yıl oldu! Yaşasın Cumhuriyet!
Her zaman söylerim. Sırf Avrupa değil, genel olarak batının ekonomik gelişiminin kaynağı; “medeniyet” değil, “sömürü”dür. Atatürk böyle bir medeniyet anlayışını; ister sömüren istsr sömürülen olsun, Türk Milleti’nin erdem ve onuruna uygun görmemiştir. O’nun bizim önümüze koyduğu medeniyet anlayışı; hem modernitenin en üst düzeyini, hem de vicdan ve erdemin en yüksek seviyesini içerir. Göktürk’lerden gelen anlayışın geliştirilmiş hali…İşte bir Türk’e yakışan da bundan başkası değildir. Bu bağlamda; “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” ve “Yurtta barış, Dünyada barış…” anlamlarını ve çağlarını her anlamda aşan söylemlerdir…
Emre Baransel