24 Aralık 2016 Cumartesi

Dünyada ve Türkiye'de terör nasıl biter? - Müslümanlar teröristlerden Nasıl kurtulur? - Kuran'ın ''Barışçılık ve Sadece Savunma Savaşı Prensibi''


Deaş 2 askerimizi yakmış..O askerler gerçekten Türk askerimiydi yoksa Deaş sempatizanı ve ordumuza sızan insanlar mıydı bunu ALLAH bilir. Ama sonuçta orda 2 insan diri diri canice yakıldı..Açık olan budur. Ve ne yazık ki bu cani ve cahil teröristleri öldürseniz de aynı mentalitedeki terörü bitiremezsiniz...Zira sadece sivrisinekleri öldürerek, onların ürediği bataklığı kurutmadan; hiçbir yere varılamaz. O bataklık var oldukça yeni sivrisineklerin üremeleri kaçınılmazdır. Peki nedir o bataklık? Bence 1 tane de değil, 2 tane ayrı ayrı bataklık var kurutulması gereken..



İsrail..Ve O'nun emrindeki Amerika ve de onların tüm "eşbaşkancıkları" bitmeden; bunların paralı kuklalarından ve kandırılmış cahillerden başka hiç bir şey olmayan Deaş'lar, Pekaka'lar, Feto'lar asla bitmez. Onlar bitseler bile Deaş gider Meaş gelir, Pekaka gider Mekaka gelir, Feto gider Cübbo gelir. Zira onlar da kendilerinden öncekilerin yerlerini doldurmak üzre gelmişlerdi..Hatırlayın: "El Kaide" gitti Deaş geldi, "Asala" gitti Pekaka geldi, şimdi Feto gidiyor yerine "Cübbo" geliyor.. Amaç; kaosun bu topraklarda daim olması..Aç ve eğitimsiz bırakılan insanlar çoğaltılıp, savaş sürekli kılındığı için bu coğrafyadan akıllı insanlar asla çıkamasın..Mevcut veya potansiyel bilim adamları, sanatçılar, düşünürler, aydınlar bombaların arasında erisin gitsin..Coğrafyanın kaynakları da kolay sömürülsün..Ve İsrail'e peş keş çekilen topraklarda siyonistlere hizmet edecek köle sayısı artsın...İnsanların özgürlükleri ve yaşam hakları yok ediliyor...



Bütün bunları bitirmenin 2 yolu vardır.

1- Yukarda da dediğim gibi; İsrail'i, bırakın dost ilan etmeyi, işgal ettiği kutsal topraklardan, geldikleri gibi geri yollamaktır. Yani coğrafyada kanın durması için; Müslüman ülkelerin birleşip İsrail'i ortadoğudan sürmeleri şarttır.

Bu konuda Amerikan vatandaşlığını reddedip pasaportunu yırtarak işe başlayan Amerikan donanmasından emekli deniz piyadesi, körfez savaşı gazisi ve 2002'de Amerika'ya karşı Irak'a gönüllü olarak canlı kalkan olma amacıyla giden savaş karşıtlarının lideri olan Ken O'Keefe'ye kulak vermek lazım. Kendisi; ''Savaşa en karşı olanlar savaşmış olanlardır.'' Sözünün canlı kanıtıdır. Ağustos 2008'de Özgür Gazze Hareketi'nin Gazze ablukasını kırma amacıyla gönderdiği gemilerden birine kaptanlık yaptı ve kendisine Filistinliler tarafından Filistin vatandaşlığı verildi. Mayıs 2010'da İsrail ordusunun saldırısına uğrayan Gazze filosuna katıldı. Saldırısı sırasında iki İsrailli deniz komandosunun silahlarını ele geçirdi. Bütün aktivistlerin Türkiye'ye sınır dışı edilmesinin ardından Gazze'ye gitmekte ısrar ettiği için İsrail askerleri tarafından dövüldü. Daha sonra İsrail'de can güvenliği kalmadığı için Türk Hava Yolları uçağı ile kanlı elbiseleriyle İstanbul'a geldi. Samimiyetinden, İsrail ve Siyonizm hakkında büyük cesaretle söylediği gerçeklerden ve canını ortaya koyarak verdiği mücadeleden dolayı üst düzey saygıyı hak eden özgür bir isan..Bir çok ''sözde Müslüman''dan daha Müslüman ve yürekli olduğunu düşündüğüm Ken O'Keefe bir televizyon yayınına bağlandığı şu konuşması sırasında sorduğu ve bence konuşmanın en kritik yeri olan şu soru çok ilginçtir:

''Bana şu sorunun yanıtını verin: Neden DEAŞ olsun, El Nusra olsun, ya da El Kaide bir kez olsun İsrail'e saldırmadı? Bırakın saldırmayı DEAŞ militanları Golan Tepelerinde ve hatta İsrail'de tıbbi tedavi görüyorlar. Sizce bu ne anlama geliyor? Mezhepçi nefretin tohumlarını ek ve ülkeyi umutsuz bir duruma düşür ki bu da planlandığı gibi oluyor..Komik gelebilir ama, DEAŞ’ın yani orjinal adıyla (ISIS'in) açılımı, İsrail Gizli İstihbarat Servesi (Israel Secret Intellingence Service) olabilir. ''





Yayındaki efsanevi konuşmasını şurdan izleyebilirsiniz:

https://www.facebook.com/fatihyazicitr/posts/1573015162725598 (bilgisayardan giriyorsanız şu linki tarayıcınıza kopyalayıp yapıştırın)

http://m.facebook.com/fatihyazicitr/posts/1573015162725598 (telefondan giriyorsanız burdan yakın)

(Ken O'Keefe'nin konuşması için dipnot: Adam çok güzel anlatmış İsrail'in şeytanlıktaki ustalığını. Ama elbette eksik anlatmış. Zira İsrail ve siyonistlerin bu planı başlatıp sürdürmelerinin temel kaynağı Müslümanların Kuran'dan uzaklaşmaları, hurafeleri ve rivayetleri din edinmeleri ve böylece mezheplere ayrılıp dinlerini bölmeleridir. Yani ALLAH Mezhepleşmeyi yasakladığı halde mezhep bataklığında yüzen ve kendilerini ALLAH'ın verdiği isim olan ''Müslüman'' yani Türkçesi; ''ALLAH'a teslim olan'' ismi dışında ''Sünni'' 'Şii'' ''Alevi'' ''Vahabi'' ''Selefi'' diye adlandırıp Din'lerini bölen insanlar da en az İsrail ve siyonist finansörler kadar suçludur. Bu insanlar ALLAH'ı dinleyip mezheplerini gömerek; ''Biz sadece Müslüman'ız ve beraberiz'' deselerdi İsrail hangi yarayı kaşıyıp kanatarak Deaş'ı meaşı kullanıp insanlara birbirlerini öldürtecekti? Dolayısıyla bu işin 3 elzem çözüm yolu vardır. 1- Videodaki dürüst adam gibi İsrail'in korsan devlet ilan edilerek bir an önce ilişkilerin kesilmesi. Dost edinilmesini bir kenara bırakın direkt düşman ilan edilerek İsrail'le somut mücadele yollarının aranması. 2- Kendilerine Müslüman diyen insanların; mezhepleşmelerini sağlayan uyduruk hurafe, rivayet ve Peygamberimize bir sürü iftirayı barındıran adis kitaplarını bırakıp, ALLAH'ın kitabına hiçbir beşer kitabını ortak koşmadan mezheplerini gömerek, dinin tek kaynağı olarak Kuran'ı kabul etmeleri ve birlik olmaları gerekir. 3- Bu hurafeler ve rivayetler yüzünden asırlarca ALLAH'ın insanlara verdiği en önemli nimetlerden biri olan Akletmeye; yani ''Akıl''larını kullanıp bilim, sanat, felsefe, teknoloji, sanayi ve iş üreterek İslam'ın ilk bir kaç yüz yılındaki öncü ve dğnyaya örnek günlerine tekrar geri dönmeleri mutlaka şarttır. Yoksa sadece İsrail'i günah keçisi ilan edip, kendi hatalarını düzeltmeden bu konu herhangi bir çözüme asla kavuşamaz, İsrail'in bugüne kadar yaptığı ve yapmaya da devam ettiği gibi devam eder; yani coğrafyamızda savaş, kan, gözyaşı, açlık ve de en önemlisi ''cehalet'' asla bitmez. Kısaca ancak kendi kendimizi kandırmış oluruz.. Her Müslüman önce kendini düzeltmelidir. İhtiyacımız olan şey; bireysel bilgi birikimi ve insan kalitelerimizi artırıp birlik olmak, bölünmemek ve ALLAH'ın ipine sımsıkı sarılmaktır.)


2- Ama Müslümanların birleşmeleri için de;

Yukarda parantez içinde de belirttiğim gibi önce asırlardır gündemlerinden çıkardıkları ''ALLAH'ın kerim kitabı olan Kuran''ı; tekrar gündemlerine taşıyıp anlayarak okuyarak uygulamaları,

İnsana verilen en büyük nimetlerden biri olan "akıllarını" kullanmaları,

Bölünmelerindeki en önemli etmen olan mezheplerini gömmeleri, uyduruk rivayetleri, ve hurafeleri bırakıp sadece Kuran'ı dinin tek kaynağı olarak kabul etmeleri ve bu kitaba başka hiçbir beşeri sözü ortak tutmamalarıdır.



Yani tüm bu bozgunculuğun 2 ana sebebi:

1- Müslümanlar Akıldan ve Kuran'dan uzaklaşıp uyduruk rivayetleri, hurafeleri ve mezhepleri din edinip putperestleşerek bölünmeleri..

2- Dünyada sermayenin önemli bir kısmını elinde tutan İsrail'in Kudüs'ü işgali ve doymayarak tüm Orta Doğu'yu istemesi..

Bunlar giderilmedikçe coğrafyamızda kanın durması asla mümkün olmayacaktır. Müslüman olduğunu iddia eden insanlar; 'akla' ve 'Kuran'a dönmedikçe, eğitim seviyelerini yükseltmedikçe, İslam'ın ilk dönemlerindeki gibi yepyeni ve daha çok bilim adamları, sanatçılar, filozoflar ortaya çıkartamadıkça, yeni teknolojiler icadedemedikçe durmayacaktır da. Çünkü ALLAH kendisinin Müslüman olduğunu iddia eden insanlara torpil yapacağını bildirmemiştir. Aksine şunları söyler:

KURAN 53/39: "Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur."

KURAN 8/22 (Enfal 22): "ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir."



Yani insanların kendilerini ne olarak nitelendirdikleri önemli değildir. ALLAH'ın evrene koyduğu evrensel kurallara uyanlar ancak bu dünyada bilgiye ve iyiliğe erişirler. ALLAH'a teslim olmak böyle olabilir ancak. Siz hem ALLAH'ın evrene koyduğu kurallara, hem de elinizin altında olduğu halde size koyduğu kurallara uymayacak hem de kendinizi Müslüman(ALLAH'a teslim olan) olarak nitelendireceksiniz öyle mi? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Bu şuna benzer: ''ALLAH evrene kütle çekimi (yer çekimi kanunu) diye bir kanun koymuş. Ama ben şu uçurumdan atlayayım, nasılsa ALLAH beni korur.'' Böyle bir mantık Müslüman mantığı olamaz. ALLAH torpil yapmanın tam aksine; kendi kitabında bunun böyle olduğunu ve ancak bu kurallara uyanlara yardım edeceğini bildirdiğinden; bundan haberdar olanların; uyarılmalarına rağmen bilgiden uzak kalmaları hiç kabul edilemezdir:

ALLAH Yunus 100'de şöyle der: "Ve O aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder."

Ve kendisine inanıp güvenenleri bir çok ayette bilime; evrenin ve yaratılış sürecinin evrelerini araştırmaya teşvik eder:

KURAN 29/20 (Ankebut 20): ‘’De ki: "Dolaşın yeryüzünü ve görün yaratılışın nasıl başladığını! Daha sonra Allah öteki hayatı da işte böyle var edecektir. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.”

KURAN 3/191: (Ali İmran 191)’den: ‘’Onlar ki; ayaktayken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Rabbimiz! Bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın!’’ ‘’

Uyduruk hadislerin peşinden giderek müşrikleşip (putperestleşip) kan döken Deaş!:

Mesela en meşhur rivayet kehaneti olan İstanbul'un fethiyle ilgili gelecekten haber veren uydurma hadisi ele alalım; Deaş bu uydurma hadisi kendine baz alıp; İstanbul'u biz fethedeceğiz diyor. Veya kıyametten önce savaşın hangi bölgede yapılacağı ve Deaş'ın o toprakları ele geçirmek için insanları katletmesi ile ilgili uydurma hadisler...Oysa Kuran'a bakılsa böyle gaybi bilgilerin ancak ALLAH tarafından bilineceği açıktır. Böyle uydurma rivayetlerle Peygamber'e de iftira atmaktan utanmıyorlar:

KURAN 27/65 (Neml 65): "De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler."

Orta doğuda Sünniler Şiileri, Şiiler Sünnileri katledip duruyor. Türkiye'de de sünniler aleviler birbirleriyle sorun yaşıyor. Bu işten tek çıkar sağlayan ise İsrail oluyor. Oysa Sünni, Şii, Alevi, Vahabi, Selefi melefi ve bunların bütün alt kolları olan mezhepler kendi mezheplerini gömüp Kuran'a dönmedikleri sürece pisliğe ve batı tarafından sönürülmeye mahkum olacaklardır. Çünkü; "kaynak 1 olmadan ümmet bir olmaz!"

Türkiye'de Rivayetler ve hurafelerle sonradan oluşturulmuş/uydurulmuş bir Kuran'sız din tebliğ eden Cübbeli sarıklı şalvarlı, 7. yy. arap coğrafyası ve kültürünün kıyafetini Müslüman kıyafeti zanneden ve ALLAH'ı modacı belleyen yobazların(ki bu kıyafetler Arap coğrafyasında gündüzleri yakıcı çöl sıcağından, geceleri de kum fırtınasından insanları korurdu, ama 2016 İstanbul'unda sanki kum fırtınası veya çöl sıcağı ve kumu varmış gibi bunları giyip dolaşıyorlar); ve onların siyasi destekçileri olan geçmişte Amerika'nın Orta Doğu Projesi'ndeki eş başkanı olduğunu bizzat itiraf eden ve şimdilerde ise Mavi Marmara şehitlerini 3 kuruşa satıp, zalimliği tüm dünyaya aşikar olmuş olan İsrail'le tekrar ''dost'' olduğunu belirten bağnaz zihniyetin ve eski ortakları olan vatan haini Feto'nun; birbirlerinden farkları olmadığı gibi, Deaş'tan da tek farkları; Deaş'ın ALLAH'ın barış, eşitlik, adalet, özgürlük ve kendi doğanıza geri dönme çağrısı olan İslam'ın mesajına sonradan soktuğu ALLAH'ın kitabına tamamen aykırı uydurma rivayetlerle veya Kuran ayetlerini cımbızlayıp işine geldiği gibi çarpıttığı saçmalıklarla asırlardır uygulanan zulümleri uygulayacak imkanlarının olması, bizim yobazların ise Türkiye'nin çağdaş ve laik anlayışının ayakta olması dolayısıyla ülkenin bu şartlarında Kuran'a aykırı uygulamaları uygulayacak imkanlarının olmamasıdır. Laikliğin Kuran'a uyan ve uymayan yönleri vardır, bu tartışılır ama herşeye rağmen bu bağlamda meseleye baktığımızda; Kuran'ın ve gerçek dinin bir nevi koruyucusu olmuştur. Bu da bir gerçektir. Yoksa ülke tam olarak; Feto'lara, Tayyo'lara, Cübbo'lara ve diğer politik yobazların zihniyetine bırakılsaydı şu an yavaş yavaş dönüştüğümüz Orta Doğu'ya çoktan dönüşmüş olurduk. Neyse ki hala bu engelleri aşmaya çalışıyorlar. Bunun için de Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha minnetle analım..Yani kısaca; Dinci yobazlar istedikleri kadar birbirleriyle mücadele etsinler. Birbirlerinden hiçbir farkları yok. Kafa hep aynı kafa. Sizi ALLAH'ın yanında kendilerine de taptırırlar ve bunun için sürekli Peygamberimizi rüyalarında gördüklerini veya evliyalarla görüştüklerini iddia ederek beyninizi yıkamaya çalışırlar..



Bu bağlamda; Kuran merkezli gerçek dini tebliğ etmenin değeri umarım bir kez daha anlaşılmıştır.

Ayrıca şunu da söyleyelim ki bazı insanların kafasında şüphe kalmasın..Şimdi aranızdan bazı aklı evveller çıkıp diyecektir ki; ‘’Sen boş konuşuyorsun, Deaş gerçek Müslüman onlar Kuran’a tam uyuyorlar, ve İslam terörizm demek, asıl siz uymuyorsunuz, barış adalet filan diye bizi yiyorsunuz..’’ Peki aranızda içinden bu cümleyi kuran cahil ateistlerin de olduğunu biliyorum. O yüzden hadi beraber bakalım Kuran’a göre Deaş’ın son yaptığı canilik olan asker yakma eylemi Kuran’a uygun muymuş yoksa tam olarak Kuran’a aykırımıymış görelim.

Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor; ALLAH’ın izin verdiği ve Kuran’da bahsi geçen tek savaş ise; ancak size karşı savaş açanlara ya da masum insanlara zulmedenlere karşı yapılan savaştır. Bu da ancak gerçek düşmana karşı olabilir. Onların paralı kuklalarını yok etmekle olmaz. Eski kuklalar gider yenileri gelir. Yani nefs’i müdafa. Bu da doğadaki en temel kuraldır. Siz kedinin kuyruğuna basmaz veya yavrusuna zarar vermeye çalışmazsanız o da size tırmık atmaz. Bu bağlamda Kuran’da; ‘’BİR CANA KIYMANIN NE ANLAMA GELDİĞİ’’ ve ‘’BARIŞÇILIK VE SADECE SAVUNMA SAVAŞI’’ Prensipleri apaçıktır. Bknz:

KURAN 5/32 (Maide 32)'den: ''Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.''

KURAN 2/208 (Bakara 208): ‘’Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa giriniz! Sakın şeytanın peşinden gitmeyiniz. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.’’



KURAN 60/8-9 (Mümtehine 8-9): ''ALLAH, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. ALLAH adaletli davrananları sever. Ancak ALLAH, sadece, sizinle din uğrunda savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve sizi çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar. Onları dost edinenler zalimlerdir.''


Yani onlar sana durduk yere saldırıp savaş açarsa, canına, ailene, ülkene, çocuklarına kastederlerse o zaman da asıl savaşmazsanız yanlış yapmış olursunuz, çünkü ALLAH'ın dinini yaşayabileceğin toprağın, ailen, arkadaşların, işin, evin tehlikeye giriyor ve onları korumak zorundasın. bknz:


KURAN 22/39 (Hacc 39): ''Zulüm ve haksızlığa uğratılarak kendisine savaş açılan kimselerin, karşı koyup savaşmasına izin verildi. Allah onlara yardım etmeye elbette kadirdir.''


KURAN 9/13 (Tevbe 13): ''Andlarını bozan, elçiyi sürmeye yeltenen ve sizinle (savaşı) ilk defa başlatan topluluğa karşı savaşmıyacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? İnanıyorsanız asıl çekinmeniz gereken ALLAH'tır.''

KURAN 2/190 (Bakara 190): ''Size karşı savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat saldırganlık yapmayın!/Haddi aşmayın. Allah saldırganlık yapanları/haddi aşanları sevmez.''

Dikkat edin ne diyor? Size karşı savaş açanlarla savaşın diyor. Durduk yere değil. Ancak karşı taraf bize saldıracak ki, yani savaş açacak ki siz de o zaman savaşabiliriz..Ve sonuna da saldırgan/haddi aşan tarafın siz olamayacağınızı, ALLAH'ın saldırganları/haddi aşanları sevmediğini, yani savaşın bile onuru ve adaleti olması gerektiğini, erdemli yapılması gerektiğini ve haddin asla aşılmaması gerektiğini söylüyor…Neden? Çünkü bu din ALLAH’ın dini..Sana savaş açan, savaştığın insanlar da ALLAH’ın kulları…Belki senin bu erdemli tavrından utanır, örnek alırlar da kalpleri ısınır, İslam’a gelirler diye, ya da merhamet diye…Yani her zaman esas olan; Barış..Öncelik barışın..Peki bu ne demek? Bu şu demek: Öyle ‘’ganimet elde etmek, cariye kazanmak veya dini yaymak’’ gibi bahanelerle kimseye savaş açamazsınız. Savaş ancak zalimlere karşı açılabilir. Zira yer yüzünde; zorla ülkelerine girilip, evlerine ailelerine kastedilip kılıçla silahla din kabul ettirilmeye çalışılarak dikte edilen bir dini kimse kabul etmez, zaten böyle bir din de evreni ve tüm insanlığı yaratan varlığın dini olamaz. Zaten o yüzden de ALLAH’ın dinde zorlama yoktur dediği şu hükümler açıktır:



KURAN 2/256 (Bakara 256): ''Dinde zorlama yoktur. Artık doğru, yanlıştan ayrılmıştır. O halde tağutu/insanı Allah'tan uzaklaştıran her şeyi inkar edip Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Zira, Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.''


KURAN 88/21-22 (Gaşiye 21-22): ''Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.''

Bunun tek alternatifi o gideceğin ülkede zulme ve haksızlığa uğrayıp ALLAH'ım yok mu bize yardım eden diyen mazlumların bulunması durumudur ki bu durumda da zaten yine masumlara zulmederek ilk saldırıyı onlar yapmış oluyor. bknz:

KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryad eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hâlâ ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?''

Kısaca bir Müslüman; mutlak barışçı, eşitlikçi, adaletin, özgürlüğün temsilcisi ve çocukken izlediğimiz çizgi filmlerdeki süper kahramanlar gibi olmak durumundadır. Önce kendisini korumalı, sonra da diğer tüm masumları..



Bu temel ve çok hayati bilgiyi verdikten sonra; sorumuza geri dönelim..Neydi soru? Deaş’ın 2 askeri yakma eylemini Kuran açısından değerlendirmek: Şimdi öncelikle Deaş’ın yaptığı savunma savaşı değil, bu 1. İsrail’in taşeronluğu ve İslam’ın imajını zedeleme savaşında. Yani ALLAH’ın deyimiyle münafık(iki yüzlü), kafir(inkarcı-gerçeği örten/gizleyen) ve müşrikler(ALLAH'tan başkasına ilahlık casfı veren, orrak koşan, O'na has özellikleri başkalarına/başka şeylere yükleyen). Hadi bunu geçtik diyelim ki sadece başlarındakiler böyle, alt kademede sonradan örgüte girenler kandırılmış deseniz bile şurda yine tosluyorlar: O yakılan 2 Türk askeri; hem Kuran’a göre, hem de uluslar arası savaş prosedürüne göre ‘’Savaş Esirleri’’ konumundaydılar. (Kaldı ki bu şart Deaş için geçerli olamaz zira kendileri herhangi bir ülke kurmuş filan değillerdir, bu sadece kendi iddialarıdır, yine de biz öyle olsaydı bile ne olacağını söyleyelim) Kuran’da savaşta ele geçirilen esirler; karşılıksız bir şekilde ya da bir fidye karşılığı salınmalıdır(KURAN 47/4).

KURAN 47/4 (Muhammed 4): "Savaşta inkarda direnip (onu dayatanlarla) karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın. Sonra onları ya bir lütuf olarak karşılıksız veya fidye karşılığında serbest bırakın. Savaş durumu kalkıncaya kadar/savaş sona erdiğinde bunu uygulayın. ALLAH dileseydi sizi savaş derdinden kurtarırdı; ancak O sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. ALLAH yolunda öldürenlere gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmayacaktır."

Yani sıcak savaş sırasında size saldırıp canınıza kastedenleri öldürebilirsiniz. Esir aldıysanız asla savaş esirlerini öldüremezsiniz! Veya köleleştirilemezsiniz! Mutlaka serbest bırakacaksınız. Hatta karşılıksız yani fidyesiz serbest bırakmak öncelikli öneri. Ama siz fidye karşılığı serbest bırakma seçeneğini seçerseniz; ancak fidyelerini ödeyene kadar sizin için çalışabilirler. O da insani koşullarda. Asla eziyet dahi edemezsiniz. (Bu fidye; bir bilginin aktarılması veya öğretimi, bir bilgiyarar veya belirlenen maddi bir bedel olabilir, çünkü normal bir savaşta Müslümanlar’ın sadece kendilerini savunmak için savaşmalarına izin verildiğinden, esir alınanlar saldırganlar safında savaşanlar olurdu ve bunların verdikleri maddi ve manevi zararı tazmin etmeleri gerekirdi ama burda tam tersi bir durum var, saldırganlar Deaş’lılar.)..Onlar ise hem savaştayız deyip, hem de savaş hukukuyla ilgili bu net ayeti es geçerek; sözde KURAN 42:40: ’’Bir kötülüğün cezası, ona denk bir cezadır.’’ Ayetini sözde delil alıp insanları canice yakmak için bu ayeti kullanıyorlar. Halbu ki ne alakası var. Bu durum savaş olmadığı zamanlarda veya sıcak savaş esnasında geçerlidir. Esir aldıysan savaş esirliği hukuku geçerlidir. Yani esirlerle ilgili hüküm açıktır. Ayrıca hatalı veya kural tanımadan işlerine geldiği gibi delil aldıkları ayetin 2. Kısmı da şöyle demektedir: ‘’Kim affeder ve barışı sağlarsa, onun ödülü ALLAH'a aittir. Doğrusu ALLAH zalimleri sevmez.’’ Ama bunlar en başta da dediğim gibi uyduruk hadisler yanında, Kuran ayetlerini de cımbızlayıp işlerine geldikleri gibi zulümlerine alet etmeyi biliyorlar ancak..Deaş, İsrail’in paralı kuklası olmasaydı ve samimi gerçek Müslümanlardan oluşsaydı; o zaman 47/4’ün gereğini yapmaları gerekirdi. Ama yapmadılar. Hem esir aldıkları kişileri öldürdüler, hem de bunu canice bir biçimde yaptılar. Bunlar bırakın Müslüman’ı; insan dahi olamaz. Ancak şeytanın cahil askerleri olabilirler. Zaten yaptıkları katliamların ortadoğunun ortasında gayet profesyonel bir prodüksiyonla yapmaları, kamera çekimleri ve Amerikan style montaj bile her şeyi çok güzel anlatıyor.

Zaten en basit manada düşündüğümüzde; madem Deaş Müslüman olduğunu iddia ediyor ve savaşma gücü ve isteği var; o zaman İsrail'in; Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs'ü içeren Filistin'i hala adım adım işgal etmeye, orda acımasızca masum Müslüman çocukların, kadınların, erkeklerin kanlarını dökmeye devam ettiği gün gibi aşikarken ne işleri var Suriye'de? Önce gidip Filistin'e destek verseler ya..Orda zalim İsrail'e karşı savaşsalar ya..Yoksa onların yaptıklarını zulüm saymıyorlar mı? Veya patronları zaten onlar diye kıyak mı geçiyorlar? Burdan uyanın bunların tamamen İsrail'in uşakları olduklarına..Savaşanlar da eğer gerçekten samimilerse; emirlerine uydukları insanların onları nerelere sürüklediğine burdan uyansınlar...Çünkü başları; Müslüman görünüyor ama kesinlikle değiller, sadece öyleymiş gibi davranıyorlar. Yani ''iki yüzlüler''..İslami literatüre göre; net olarak ''Münafıklar'' tabir ettiğimiz kesimden oldukları yukarda da belirttiğim delillerle sabit ve açıktır....

Gelelim bize..Başta da dediğim gibi savaşılacak olan aslında kim??? Bu çok iyi seçilmelidir. İpleri elinde tutanlar mı yoksa iplerin ucundakilere mi enerjimizi daha fazla harcamalıyız? Elbette bu leş kargaları yok edilmeli ama, enerjimizin büyük kısmını kuklacıları yok etmeye veya sürmeye harcamalı diyorum ben. Zira bataklık evinizin yanındaysa; o bataklığı kurutmaya çalışmak yerine elinize bir sürü sineklik alıp sürekli sivrisinekleri öldürmekle uğraşırsanız asla başarıya ulaşamayacağınız gibi kendi kendinizin zihinsel, ekonomik, bilimsel ve ruhsal gelişimini de engellemiş olursunuz. Yukarıyı hatırlayın! Bataklığın amacı; insanların ayırıp bölmek, cahilleştirmek, kaosu daim kılmak, açlık ve savaşı canlı tutmak ki insanlar bir şeyler üretemesin, aklını kullanamasın ve sürekli birbirlerini bitirsinler diye..

Ve sorun sadece bu cübbeli sarıklı, fetolu metolu kendilerini veya evliyalarını ALLAH'ın ortağı olarak gören şirk tarikatlerinde de değil. Sorun daha geniş çaplı..Mesela benim sevdiğim değerli bir İslam düşünürü olan Mustafa İslamoğlu olay sonrası şunları söylemiş:

''İmam - Hatip ve İlahiyat müfredatı değiştirilmedikçe bu memlekette geleceğin ışidçileri yetişmeye devam edecektir. #TerörAcziyettir'' Mustafa İslamoğlu



Zira bu sözün nedenini tahmin etmek zor değil. Mezhepçi aynı kafalar burda da biraz daha hafifletilmiş şekilde karşımıza çıkıyor..Ama gerçekleri söyleyenleri birileri hep silmek ister..O yüzden de Kuran odaklı gerçek İslam'ı; insanlara sürekli anlatmaya çalışan; Mustafa İslamoğlu, Edip Yüksel, Mehmet Okuyan, Abdülaziz Bayındır, Bayraktar Bayraklı, Yaşar Nuri Öztürk, Caner Taslaman ve şu an çok göz önünde olmayan ama fikirleri Kuran'la büytük ölçüde örtüşen ve yakın zamanda daha da öne çıkmasılarını umduğum Erdem Uygan, Emre Dorman, Mustafa Arıcan Ayas, Erhan Aktaş ve İsmail Hakkı Başdağ gibi isimler yazdıkça; birileri onları silmek isteyecektir..Geçmişte de onları silmek isteyen bağnaz kafaların ataları; Muhammed Esed'i silmek istemişlerdi. Yahudiyken Müslüman oldu diye..Halbu ki adama daha da değer vermeleri ve şunu söylemeleri gerekirdi: ''Sen bu yanlış dini bırakıp ALLAH'a teslim oldun, bu büyük bir cesaret örneğidir''. Ama bunu söylemek yerine adama; Yahudi casusu muamelesi yapmışlardı. Halbu ki adam Müslüman olduktan sonra ailesini terketmişti ve bu yüzden de Nazi kamplarına götürülmekten kurtulmuştu. Ama ailesi orda ölmüştü. Söz açılmışken; Muhammed Esed'in Kuran meal-tefsir çalışması olan 'Kuran Mesaj'ını, Edip Yüksel ve mutlaka okumanızı öneririm. Hatta şu siteden ayet içlerinde dipnotlarıyla beraber okuyabilirsiniz:



kuranmeali.com

Diğer önerdiklerim:

Edip Yüksel'in 'Mesaj' isimli Kuran çevirisi ki onu da şurdan dipnotlarıyla beraber okuyabilirsiniz:

quranix.org

ve Mustafa Arıcan Ayas'ın 'Kuran iklimi' çalışması:

kuraniklimi.orgfree.com



Kısaca tüm dünyada; Müslüman olduğunu iddia edenler; mezhep putlarını kırabilip ALLAH'ın yasakladığı mezheplerini gömerek, Din'in tek kaynağı olarak Kuran'ı kabul edebilirlerse ve bu kitapta buluşıp birlik olurlarsa, kendilerine ALLAH'ın verdiği ismin dışında başka herhangi bir ek isim koymazlarsa, bilim, sanat, fikir, iş, tarım, sanayi, teknoloji üretirlerse, tamamiyle barışçı olup kendilerine saldırılmadığı sürece kimseye savaş açmazlarsa; yani barışçı, eşitlikçi, tam olarak herkese adil, özgürlükçü olmayı başarabilirlerse; işte o zaman bu çark tersine dönebilir ve zalim unsurları coğrafyadan kovabilirlerdir. Zira ALLAH; sünni şii alevi vahabi selefi gibi saçma sapan mezhep isimlerini kabul etmez. Tek kabul ettiği isim 'Müslüman' = yani; 'ALLAH'a teslim olan'dır. Onun dışında veya onun yanında ek olarak kullanılan diğer bütün isimler batıldır ve Dini bölme teşebbüsüdür. Bu tür isimlerle Dinlerini bölenlerin ise Peygamberimizle hiçbir alakalarının kalmayacağını ise kerim kitabında açıkça belirtmiştir:

KURAN 6/159 (Enam 159): ''Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.''

KURAN 30/32 (Rum 32): ‘’Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.’’

KURAN 22/78(Hacc 78)'den: ''Elçinin size tanık olması, sizin de halka tanık olmanız için, sizi, daha önce de şimdi de 'müslümanlar = teslim olanlar' olarak adlandıran O'dur.''

KURAN 41/33 (Fussilet 33): ''Allah'a çağırıp/yakarıp hayra ve barışa yönelik iş yapan ve "Ben, Müslümanlardanım/Allah'a teslim olanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?!''

KURAN 3/103 (Ali İmran 103): ‘’Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yolu bulasınız.’’



Selamlar

9 Aralık 2016 Cuma

Ya Çıkarsa!

Yılbaşı için bilet alan Piyangocular, veya loto, iddia kuponu gibi şeylerle; şu hayatta bize verilmiş en değerli şey olan zamanlarını boşa harcayanlar; bilin ki bu tür şeyler kumar statüsündedir. Masada paralar ortaya konulup kartlarla oynanan oyunlardan hiçbir farkları yoktur. Bu işin hard core'u light'ı olmaz. Paranın bir kısmının yardım kuruluşlarına gitmesi de bunları doğru bir iş yapmaz. Yardım yapacaksanız bunu kumar oynayıp menfaat elde etmek için değil, direkt olarak içinizden geldiği için ve kendi kazandığınız paradan yapmanız gerekir. Sonuçta 'emeğinizle kazandığınız' az miktarda parayı boş hayallere kapılıp bir hiçliğe yolluyorsunuz ve 'emeğinizle kazanmadığınız' yüklü miktarda para bekliyorsunuz. Oysa kazansanız da kaybetseniz de bu işten fayda değil ancak zarar görürsünüz. Kaybederseniz sürekli tekrar denemek istersiniz. Ya çıkarsa!! kafası...Olur da milyonlarca ihtmalden size denk gelir tutturup kazanırsanız da, ilk başta bir yarar sağlamış gibi gözükebilirsiniz ama bu tamamen sizin algı yanılsamanızdan oluşan devasa bir hologramdan ibarettir. O para gerçekte size asla hayır getirmeyecektir. Google'dan geçmişte piyangoyu tutturup, emeğiyle kazanmadığı devasa paralarla şaşırıp evini ailesini dağıtan ve sonunda o bereketsiz para bitince sokaklara düşen insanların haberlerini araştırın..veya en mantıklı şekilde kullansanız dahi hakkınız olmadığı için bir şekilde döner dolaşır ve hiç beklemediğiniz bir yerden, hiç beklemediğiniz bir zamanda, tam da herşey süper dediğiniz bir anda size öyle bir zarar getirir ki, keşke hiç bunu kazanmasaydım, ne kadar da mutluydum dersiniz. Ya da 2. yaşamınızın başlangıç safhası olan Din gününde(hesap gününde); Rabbinizin huzuruna çıktığınızda bu yolla elde ettiğiniz şeylerle kaç kişinin emeğini haksız yere sömürmüşseniz tüm yaptıklarınızın hesabını mutlaka ALLAH'a verirsiniz...Ben derim ki; sizin hem umutlarınızı, hem de paranızı kronik olarak gıdım gıdım sömüren bu tür yamyamlıklardan uzan durun. Emeğinizle ne kadar kazanabiliyorsanız onunla yetinmeyi bilin. Çok ya da az. Hayallerinizin en güzel yanı; gerçekleşmelerinden çok, onları gerçekleştirmeye gayret ederken harcadığınız kendi çabanız ve onlar uğrunda yürüdüğünüz yoldur aslında. Bunu unutmayın.

KURAN 53/39: "Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur."

KURAN 5/90: "İnananlar! aklı örten/sarhoş edici maddeler (içki, uyuşturucu), kumar/şans oyunları, putperestçe uygulamalar ve gelecek hakkında kehanette bulunmak/fal okları/talih zarları; şeytan işi pisliklerden başka bir şey değildir. O halde bunlardan kaçının ki mutluluğa ve kurtuluşa ulaşabilesiniz."

http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/12/ya-ckarsa.html?m=1

11 Kasım 2016 Cuma

Mustafa Kemal Atatürk'e Nasıl Bakmalıyız? 10 Kasım Yazısı



Bugün Kuran dışı kaynaklardan beslenen "Uydurulmuş Din" ile mücadele eden ben dahil hiç bir Kuran merkezli "İndirilmiş Gerçek Din" tebliğcisi; Mustafa Kemal Paşa kadar somut bir şekilde uydurulmuş din ile mücadele etmemiştir. ALLAH'ın kitabını elinin tersiyle bir kenara atan, mezhepçi-bölücü, hurafeci, üfürükçü, uyduruk hadisçi, sallama rivayetçi, tarikat adı altında hoşgörü maskesiyle insanlara zulmetmeyi ve şirki Din diye anlatan, sakalı cübbeyi sarığı şalvarı din sanıp, ALLAH'ın tüm insanlığa ve tüm zamanlara yolladığı evrensel "erdemli insanlar olma" mesajını arap coğrafyasına hapsetmeye çalışıp yobazlıkları ve cehaletleri yüzünden diğer insanları Dinden soğutup ateizme sürükleyen, ellerine geçen ilk fırsatta da zulmün türlü hallerini gerçekleştiren, bu zulümlerden sonra elde edilen yönetim, mal ve gücü bölüşemeyince de kendi aralarında bölünüp bu sefer birbirlerine zulmeden bu Deaş kafalı zalimlerle "doğru ya da yanlış" kendince metodlarla somut ve etkili bir mücadele vermiştir. Bu kullandığı metodların hepsi doğru mudur? ayrı Bu başka bir tartışma konusu. Kendisi Müslüman mıdır yoksa Ateist midir? Bu da beni ilgilendirmez. Ben yaptıklarına bakarım. Hatta "Uydurulmuş Din" ve "İndirilmiş Din" algısını zihinlere ilk yerleştiren de kendisidir. Gerçek dini anlatanları, sahtelerinden; yani insanlardan türlü türlü maddi manevi menfaat ve makam devşiren yobaz, cahil ve bağnazlardan açıkça ayıklamıştır. Derdi ALLAH'ın dinine çağırmak değil de kendini putlaştırmak olan şeyhül şeytanları ifşa etmiştir. Yönetimi kendini ALLAH sananların 2 dudağı arasından alıp, olması gerektiği yere; halka devretmiş ve toplumun kendi kaderini kendi tayin etmesini sağlamıştır. Bu getirilen yönetim biçimi tam olarak Kuran'a uygun olmuş mudur? Elbette hayır ama en azından Cumhuriyetin doğal getirileri olan; laiklik, demokrasi ve eşitlik ilkeleriyle; Din'i sömürmeye ve zorla insanlara kendi kafalarındaki uydurulmuş dini ve zulmü dikte etmeye çalışan zorba ve cahillere engel olup, Kuran'ın da çok önemle üzerinde durduğu "Dinde zorlama olmaması(Kuran 2:256, 88:21)" olgusunu, ALLAH'ın açık hüküm verdiği alanlar dışındaki işlerin insanların birbirlerine danışarak halletmesi gerektiği prensiplerini (Kuran 42:38), kadınların da emekleriyle çalışıp toplumda özgür ve gerçek bireyler olma haklarını(Kuran 4:32) kazanım ve sağlamada önemli aşamalar katettirmiştir ve Kuran'daki barışçılık, eşitlik, tam ve herkese eşit işleyen adalet ve özgürlük prensiplerine; bir önceki ülke yönetiminden daha yakın ilkeler getirmiştir.

Atatürk'ü putlaştıranları, O'na insan üstü tanrısal bir takım özellikler atfeden cahil ve fanatik beyinsizleri eleştirmeye her zaman varım. Ve eleştirmekten de çekinmem. Böyle tipler de aynı yobazlar gibi insan gelişiminin ve toplumun kendisini kurtarmasının önünde hep bir engel olacaktır. Zira emek vermek, mücadele etmek ve aklı ön plana çıkarıp birlikte çabalamak yerine; aynı Yobazların gereksiz mehdi (kurtarıcı) arayışları gibi, onlar da sürekli Atatürk gibi bir kurtarıcı ararlar ve insanları tembellik ve aptallığa sürüklerler. Ama bunun Mustafa Kemal Paşa'nın kendi zatıyla ilgisi olduğunu sanmıyorum. Zira hayatının önemli bir kısmını aklı bilimi sanatı ve kültürü yaygınlaştırmaya, insanları eğitmeye adamıştır.

Ayrıca savaş meydanlarında hem Osmanlı için hem de son dönemlerde vatanı kurtarmak ve yeni Türkiye'yi kurmak için harcadı, bu yüzden doğru düzgün bir yuvası olamadı. Annesini ve doğduğu şehri; vatanın genel kurtuluşu için gerisinde bıraktı. Siz bırakabilir miydiniz annenizi savaşın ortasında? Düşman gelip her an saldırma ihtimali varken? Annesini sonradan ancak bitik bir halde bugünkü Suriyeli'lerden bin beter bir şekilde Rumeli'deki zulümden göç eden Türk ve diğer Müslüman muhacirlerin arasında şans eseri buldu.."Sebebi her ne olursa olsun" ALLAH'ın kitabını anladığımız dile "Türkçe"ye çevirtti ve böylece insanların dinlerini anlamasına vesile oldu. Bir özgürlük ve barış alanı sağlayarak insanların korkmadan özgürce fikirlerini söylebilecekleri diğer her tür fikrin de Kuran mesajının da hurafelerden arınmış bir şekilde yayılabileceği bir ortam sağladı. Şirk tarikatlerini kapattırdığı gibi şeytani olduğu ve siyonizme hizmet ettiği artık hepimizce aşikar olan Mason localarını da kapattırdı. Yobaz dincileri, hurafeci sömürücüleri, Müslüman görünümlü şeyh putları ve ALLAH'ı bırakıp onlara tapınan putperestleri gerçek Müslümanlardan ayıklayıp temizledi. Eğitimi, bilimi, sanatı ve aklı kullanmayı tekrar ön plana çıkarttı ve yaygınlaştırdı. (bknz: İslam'ın ilk dönemlerinde veya altın çağında; Müslümanlar nice bilim adamı, düşünür ve mucit çıkarmış ve dünyaya örnek olmuştu, sonraki dönemlerde "Kuran'dan ve akıldan" uzaklaşılıp; hurafelere, rivayetlere ve uyduruk hadislere odaklanıldıkça akıl gömüldü ve yobazlaşılıp cahilleşildi), Ülke genelinde okuma yazma ve genel eğitim düzeyi bir anda tavan yapıp fırladı..İşte bu durumlardan ötürü kendisini minnetle anarım.

Durum böyleyken; "Atatürk Müslüman mıydı, ateist miydi? Bunu mu tartışacakmışım? Banane yahu! Bu tamamen ALLAH'la kendisi arasındadır. Eğer ALLAH'ın varlığını ve son mesajını reddederek inkarcı bir şekilde öldüyse(ki bunu bilemeyiz) bunun hesabını bana, size, ona, buna değil ancak ALLAH'a verir ve verecektir de. Bundan hiçbirimizin kaçarı yoktur. Ama kimse kendini ALLAH sanıp da Din gününden önce kendisini bu konuda sorguya çekmesin. Ben yaptıklarına bakarım. Siz de yaptıklarına bakın. Bu yüzden kininiz olabilir, doğaldır, ama bu sizi adaletle şahitlik etmekten alıkoymamalı ve size yaptığı iyilikleri görmezden gelmenize yol açmamalıdır. Zira ALLAH; Kerim kitabının 5. Suresinin 8. Bölümünde şöyle der;

KURAN 5/8 (Maide 8) "Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır."

Yani adam inkarcı da olsa(ki bunu asla bilemeyiz), O'na bu yüzden kininiz de olsa farketmez. O'nun hakkında adaletle şahitlik etmelisiniz. Bu konuda O'na olan kininiz; sizi diğer konularda yaptıkları hayırları reddedip nankörlük etmeye ve yalan söylemeye sürüklememeli, gözünüze perde çekmemeli..Size ve milletinize yaptığı iyilikler varsa görmeli ve o iyilikler hakkında adaletle şahitlik yapmalısınız. Bir takım sakallı, cübbeli, sarıklı, şalvarlı yobaz ve müşrik şeyh-hoca-gavs kılıklılar Kuran'ı önemsemedikleri için bu ayetleri bilmezler. Bilseler de kulak asmazlar. Bu da o aklını kullanamayan, kalbi kararmış cahillere olmasa da, ders almak isteyen herkese adalet ve hayat dersi olsun.

Hataları olmamış mıdır? Evet olmuştur. Doğrularının da yanlışlarının da olduğunu kabul ediyorum. Ama kendisini bugün ipe dizen cahil yobazların karın ağrıları bambaşkadır. Onlar akla, bilime, sanata, eşitliğe, adalete, barışçılığa, özgürlüğe, kadının toplumdaki yerine ve de en önemlisi ALLAH'ın kitabı olduğunda hiçbir şüphemin olmadığı Kuran odaklı, insan doğasına işlenmiş gerçek Din'e düşmanlar! Ama başaramayacaklar..

Blogumdan okumak ve paylaşmak için:
http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/11/mustafa-kemal-ataturke-nasl-bakmalyz-10.html

1 Kasım 2016 Salı

Elon Musk Beklenen Kurtarıcı mı? Veya Mehdi mi?

Elon Musk Paypal'ın kurucularından. Ama asıl marifeti; temiz enerjiyi dünyaya yaymak için çeşitli solar sistemler(sadece güneşten yararlanarak enerji üretilen sistemler) ve benzin yerine elektrik enerjisiyle çalışan ekolojik sistem dostu arabalar geliştirip üretmek (Hem Tesla’ya hem de SolarCity’ye yatırım yapmasının altındaki temel motivasyon; ''küresel ısınma'' ile ''savaşlar''ın yıkıcı ve kalıcı etkileridir.), ve bence en önemlisi ve de en büyük işi de; Mars'a insan ırkını taşıyıp gezegeni kolonize ederek bir gün dünyayı mahfetmemiz ihtimaline karşın insan ırkının devamlılığını orda veya hem burda hem orda sürdürebilecek, şu an için çok uçuk görünen ama çalışmaların sürdürülme imkanı olursa bir kaç yüzyıl veya belki bin yıl sonra çok makul ve elzem olabilecek bir fikir ve çabanın startını vermiş olmasıdır..Üstelik ilk insan götürümünün ve onların geri getiriminin 6 yıl içinde gerçekleşeceğini iddia ediyor..Sadece gidişin 6 ay süreceği inanılmaz zor uzay koşullarında gerçekleşecek olan bir yolculuk..Gerçekten inanılmaza yakın değil mi? Ayrıca yaptığı yardım faaliyetleri de takdire şayan...


Dünyadaki bir çok farklı inanç sisteminden bir çok cahil ve yobaz dinbazlar, ve de onların kandırdığı bir çok insan; yana yakıla bir Mehdi (kurtarıcı) ya da Mesih bekliyor. İlla tek bir kurtarıcı olacak olsaydı, bu Elon Musk'dan başkası olamazdı sanırım : ] Ya da Elon Musk gibi bugün ve yarın insanlığa faydalı dev projeler üreten ve üretecek olan yaratıcı birçok farklı insan/gelecek nesil...Gezegene ve insan ırkına bu adamdan daha yararlı biri var mı acaba şu an yaşayanlar arasında? Şimdi tüm insanlığı kurtarmak adına, farklı yönlerden bir çok büyük global faydası olduğu halde bu adam çıkıp Mehdiliğini/Mesihliğini/kurtarıcılığını ilan etmiyor da veya böyle saçma sapan iddialarda bulunmuyor da; bu din maskesi takmış, bırakın insanlığı, kendine dahi hayrı olmayan yobazlar ve cahil dinbazlar mı insanlığın kurtarıcısı olacaklarmış? : ] Trajikomik...

Velhasılkelam; kurtarıcı beklemeyi bırakın! Kurtarıcı bekleyenler; hayatlarını kurtarılmaya mahkum, aciz, cahil ve sömürülmüş ya da başkalarını sömürmüş olarak tamamlarlar..Elon Musk’tan örnek alın ve önce kendinizi kurtarmaya çalışın, sonra da gücünüzün yettiği kadar, herkesle birlik olup, el birliğiyle ülkenizi, insanlığı, dünyayayı, herkesi ve her şeyi..Başta çocuklar olmak üzre tüm insanları, hayvanları, doğayı ve gezegeni, hatta ve hatta evrenin tamamını…Kim bilir…Belki de herkes savaşmayı, didişmeyi, birbirini öldürmeyi, açgözlülük yapmayı, 'hep ben' demeyi bırakıp, derince bir düşünürse, çalışırsa, bilim, sanat ve iş üretirse, yeni fikirler geliştirirse, ve herkes bir işin bir ucundan tutup çaba gösterirse; insanlık olarak el ele verip birlik olmayı, yaratıcı ve üretken olmayı, en önemlisi de ''barış içinde yaşamayı'' öğrenirsek belki de bir gün başarabiliriz...

KURAN 53/39 (Necm 39): ‘’Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur.’’


- Kim olduğunu ve neler yaptığını ve yapmayı planladığını bilmek isteyenler şurdan özet olarak okuyabilir:

https://tr.wikipedia.org/wiki/Elon_Musk


- Takip etmek isteyenler:

http://elonmusknews.org/#emn

https://www.facebook.com/ElonMuskQuotes/

https://twitter.com/elonmusk

https://www.instagram.com/elonmusk/


Görsel bilgi ve bir kaç haber:

Türkçe Videolar ve Haberler:

Elon Musk, Mars Planlarını Açıkladı
https://www.technopat.net/2016/09/28/elon-musk-mars-planlarini-acikladi/

SpaceX'in Mars etkinliği başladı: Elon Musk konuşuyor
https://www.donanimhaber.com/uzay/haberleri/SpaceXin-Mars-etkinligi-basladi-Elon-Musk-konusuyor-Canli-yayin.htm


Elon Musk 2022’de Mars’a Nasıl Gidecek?
(Kozan Demircan konunun ayrıntılarını şu 2 linkte uzunca açıklıyor):

Video olarak:
https://www.youtube.com/watch?v=AarZ0HQ-G_o

Yazı olarak:
http://khosann.com/elon-musk-2022de-marsa-gidecek/


Leonardo DiCaprio, Elon Musk'ın Mars yolculuklarına kayıt yaptırdı:
https://www.donanimhaber.com/uzay/haberleri/Leonardo-Dicaprio-Elon-Muskin-Mars-yolculuklarina-kayit-yaptirdi.htm

Elon Musk 2025’te Mars’a insan göndermeye başlayacak
https://hwp.com.tr/elon-musk-2025te-marsa-insan-gondermeye-baslayacak-65375


İngilizce Videolar:

Elon Musk unveils plan to colonise Mars (2016.9.27)
https://www.youtube.com/watch?v=IFA6DLT1jBA

Elon Musk : How to Build the Future
https://www.youtube.com/watch?v=tnBQmEqBCY0

Elon Musk Reveals His Plan for Colonizing Mars
https://www.youtube.com/watch?v=W9olSzNOh8s

Elon Musk: How I Became The Real 'Iron Man'
https://www.youtube.com/watch?v=mh45igK4Esw

Elon Musk Unveils Mars Colony Master Plan (Full) Sept 27, 2016
https://www.youtube.com/watch?v=IAZ-Xbn5hr0

Every Elon Musk Video
https://www.youtube.com/user/everyelonmuskvideo

Elon Musk unveils Solar Roof (2016.10.28)
https://www.youtube.com/watch?v=dRqSkR4ENAg

SpaceX's Elon Musk Unveils Interplanetary Spaceship to Colonize Mars
http://www.space.com/34210-elon-musk-unveils-spacex-mars-colony-ship.html

28 Ekim 2016 Cuma

Diktatöryal Bir Başkanlık Sistemi Kuran'a Aykırıdır!

Diktatöryal Bir Başkanlık Sistemi Kuran'a Aykırıdır!

Şimdi bazı arkadaşlar klasik Kuran'sız ve Mezhepçi Din geleneği algı ve refleksiyle hemen karşı çıkacaktır. Ama üzgünüm; ''Padişahım çok yaşacı'' sarıklı cübbeli şalvarlı yobazlara kötü bir haberim var. Biliyorum sizin Kuran'la alakanız da işiniz de yok, işiniz gücünüz hurafelerle, uyduruk hadis ve sallama rivayetlerle ama sizin yüzünüzden İslam'ı yalış tanıyıp soğuyan ve işin aslını anlamak isteyen diğer insanlara da size de şunu söylemem gerekli; Gerçekleştirmeyi istediğiniz böylesi diktatöryal bir başkanlık sistemi ve ona esin kaynağı olan Padişahlık, ya da batıdaki karşılığı olan Krallıklar..Bunların hepsi kesinlikle ALLAH'ın kitabına aykırıdır..ALLAH; ''De ki: 'Doğru sözlüler iseniz delilinizi getirin.' diyor(KURAN 2/111). Yani her ne söylüyorsak mutlaka delille konuşmamız gerekir. 'Buyrun delilleriyle inceleyelim.

Kuran; ALLAH'ın açık hüküm koyduğu alanlar dışında kalan alanı serbest alan olarak belirler (bknz: KURAN 5:101-102). Elbette bu serbest alan; ALLAH'ın hüküm koyduğu alanları kapsamaz ve yine ALLAH'ın açıkça vurgulayıp kınadığı hiçbir eyleme izin vermez. Mesela bu; ırkçılık/ayrımcılık yapmadan herkese eşitlik (Kuran 49:13, 30:22), barış (Kuran 2:208, 60/8-9), özgürlük (Kuran 88:21-22), ve hiçbir ayrım gözetmeksizin tam bir adalet (Kuran 5:8, 4:135) ilkeleri çerçevesinde ve özellikle dinde hiçbir şekilde zorlama olmadan (Kuran 2:256), hurafeler değil akıl ve bilim öne çıkarılarak olmalıdır. (Kuran 8:22, 10:100) (Kuran 55:5, 36:38, 29:20, 21:30, 51:47, 67:3-4, 3:191, 22:47, 32:5, 70:4)

Ama bu noktada en önemli ayet 42:38'dir. Yani; Şura Suresi 38 ayet. Önce bakalım Şura Suresi'nde geçen o pasaj genel hatlarıyla nelerden bahsediyor:

KURAN 42/36-43 (Şura 36-43): ''(Unutmayın ki,) Size verdiğimiz her şey, şu dünya hayatının kısa vadeli bir hazzıdır; ama Allah katında bulunan daha değerli, daha kalıcıdır. Bu, iman eden ve Rablerine güvenen kimseler için böyledir: Onlar ki büyük günahlardan çirkin işlerden kaçınırlar ve kızdıkları zaman bağışlarlar. Onlar, Rab'lerinin çağrısına karşılık verirler, namazı gözetirler, işlerini aralarında danışma ile kararlaştırırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yardım için verirler. Haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunurlar. Kötülüğün cezası, benzeri bir kötülüktür; ancak kim affeder ve erdemli davranırsa ALLAH tarafından ödüllendirilir. Şüphe yok ki O, zalimleri sevmez. Haksızlığa uğradıktan sonra hakları için direnenler kınanmazlar, cezalandırılmazlar. Ancak, halka zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere saldıranlara karşı durulmalıdır. Onlara acı bir azap vardır. Yine de kim sabreder ve affederse, iyi bilsin ki bu kararlılık ve direnç isteyen (büyük) bir davranıştır.''

Burda konumuzla ilgili olan, yani dikkat edilmesi gereken kısım; Şura 38'de ALLAH'ın açıkça belirttiği; ''İŞLERİNİ ARALARINDA DANIŞMA İLE KARARLAŞTIRIRLAR'' söylemidir.

KURAN 42/38 (Şura 38): ‘’Onlar, Rab'lerinin çağrısına karşılık verirler, namazı gözetirler, işlerini aralarında danışma ile kararlaştırırlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan yardım için verirler.’’

Görüldüğü üzre ALLAH; ülke yönetiminiz tek kişinin iki dudağının arasında olsun demiyor. Kendi açık hüküm sahasının dışında kalan İşleri aranızda danışma yolu ile kararlaştırın diyor. Hatta bunu Müminlerin özellikleri arasında sayıyor. Yani Müslüman bir toplumdaki bireylerin nasıl olması, nasıl davranması gerektiğini anlatıyor. Bu söyleme tam uyumlu olmasa da en yakın kurum; Padişahlık ya da başkanlık değil, herkesin oylarıyla seçilmiş ve milleti temsil eden, görevleri; orda oyuncak gibi durup başkanın emrettiği kararları meclisten çıkarmak olan, şakşakçı, salla başı almaaşıcı, iradesiz ve sürü psikolojisiyle hareket eden koyun millet vekilleri değil, gerçekten yönetimde kendisine oy verip seçen milletin isteklerini sonuna kadar korkmadan temsil edebilen özgür, eşitlikçi, akrabası veya düşmanı söz konusu olduğunda bile adil ve barışçı milletvekilleriyle donanmış bir Cumhuriyet'tir. Ben mevcut parlamenter sistemimizin aynı şekilde devam ettirilmesinden ve Cumhuriyet'imizin korunmasından yanayım. Tabi bazı kanunlar değiştirilip Kuran'a uygun hale getirilerek daha özgürlükçü bir anayasa yapılmalı ve 80 darbesi anayasasından mutlaka kurtulunmalıdır. Ama bu asla diktatöryal bir başkanlık sistemine dönüşmemelidir. Zira bu ALLAH'a öykünmektir; yani şirktir aynı zamanda. Yani ALLAH'a ait olan özellikleri onun dışında herhangi birine veya herhangi bir şeye atfetmek/ortak koşmak) Bu; eğer ölene kadar bu hal sürerse ALLAH'ın asla bağışlamayacağını söylediği tek günahtır. (bknz: Kuran 4:48, 4:116, 39:65)

Yani ben diyorum ki; ‘’mevcut sistem yeterince iyi değil, daha daha yukarı çıkaralım ve ALLAH’ın istediği doğrultuda daha özgürlükçü bir sistem kuralım. Ama bu insanlar diyorlar ki; ‘’mevcut sistem yeterince iyi değil, daha da kötü yapıp köleleşelim..’’ Olay ne yazık ki bundan ibaret..

Devam edelim..Şura 38 ile de alakalı olarak bir de Zümer 18’i anmamız gerekir. Zira ALLAH der ki;

KURAN 39/18 (Zümer 18): ‘’Onlar ki sözü (kavl) dinlerler ve en güzeline uyarlar. Onlar, ALLAH'ın yol gösterdiği kimselerdir. Onlar akıl sahipleridir.’’

Sözler arasında en güzeline uymamız; eğer sadece tek kişiyi dinleyeceksek nasıl mümkün olabilir? Lütfen söyleyin eğer sürekli tek kişi konuşacaksa bu ayetin gereğini nasıl yapacağız? Bu imkan dışıdır. Dolayısıyla bu noktadan da çok sözlülüğü ve herkesi temsil eden bir çok vekil barındıran parlementer sistemi elzem görüyorum..
Şimdi bir de şu ayetlere göz atmamız mutlaka gerekir. Duymuşsunuzdur kesin, bir tanesi çok meşhur bir ayettir, ‘’Dinde zorlama yoktur’’ der. Herkes dile getirir ama hadi gelin bu ayetin gereğini yapalım, herkes özgür iradesiyle kendi seçimlerine kendisi karar versin ve öyle ilerlesin denildiğinde nedense ALLAH’ın bu sözü görmezden gelinir ve baskıyla zorla insanlara bir şeyler dikte edilir. Bknz:

KURAN 2/256 (Bakara 256): '' Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulba tutunmuşlardır. Zira, Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.''

KURAN 88/21-22 (Gaşiye 21-22): ''Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.''

Görüldüğü gibi ayetler çok açık ve net bir şekilde din konusunda bir zorlamanın bir diktatörlüğün asla olamayacağını ve ancak öğüt verilebileceğini dile getirir. Yoksa haydi siz insanların çocuklarını alın, zorla imam hatiplere yazdırın, zorla dindar nesil yetişsin demez. Çünkü ALLAH hepimizden iyi bilir ki; böyle bir zorlama Müslümanların (ALLAH’a gönülden teslim olan barışçı insanların) sayısını değil, ancak Münafıkların (çeşitli sebeplerle Müslüman gözüken ama aslında olmayan, gizleyen, iki yüzlülük yapanların) sayısını artırır.

Bazıları diyorlar ki; ‘’hayır bu ayetler sadece Müslüman olmayanlar için geçerli, Müslüman olduktan öyle öğütle filan değil, direkt olarak dinde zorlayabilirsin.’’

Peki bakalım öyle mi gerçekten?
Elbette değil : ] ALLAH çelişkili konuşmaz. Aşağıdaki ayetler bunu iddia edenleri mahkum ediyor ve Müminlere de ancak öğüt verilebileceğini, bir zorlama yapılamayacağı açıkça söylüyor:

KURAN 50/45 (Kaf 45): ‘’O halde onların ne dediklerini en iyi biz biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin. Sen, benim tehdidimden korkanlara Kuran ile öğüt ver!’’

KURAN 51/55 (Zariyat 55): ‘’Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.’’

Ha siz bunlara rağmen hala mezhepçi gelenekteki ezberci ve uydurulmuş din algısını devam ettirmek mi istiyorsunuz? Elbette bu algıyı yaşatmayı istemekte ve ayetleri umursamamakta özgürsünüz. Ama şunu da bilmelisiniz ki ALLAH Müminlerin özelliklerini sayarken şunu söyler;

KURAN 25/73 (Furkan 73): ‘’Kendilerine Rab'lerinin ayetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.’’

Bir diğer önemli ayet ise; Nisa 58'dir. Bu ayet göre emanetleri ve işleri ehillerine vermeniz gerekir. Yani bir işe alım söz konusu olduğunda; "Bu adam bizim cemaatten, tarikatten, şu görüşten, bu görüşten, şunun oğlu-bunun kızı, öyleyse bu işi ona verelim" zihniyeti yerine; "Bu adam gerçekten bu işi yapmak için gerekli vasıfları üzerinde taşıyor. Öyleyse işi ona vermeliyiz" mentalitesi hakim olmalıdır. Yani torpil yerine "layıklık"..Liyakat sistemi.

KURAN 4/58 (Nisa 58): "ALLAH size, mutlaka emanet (ve iş)leri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. ALLAH'ın size yapılmasını tavsiye ettiği (şey), mutlaka en güzel (şey)dir: ALLAH, kesinlikle her şeyi işitendir, her şeyi görendir."

Zaten ampüller yıllarca bu ayete aykırı davranarak; onu bunu cemaatten diyerek işe aldıkları için Feto terör örgütü devletimizin içine bu denli sızmadı mı? Sonuçlarını da 15 Temmuz’da hepimiz gördük…Nisa 58 ayet gözetilseydi o cemaatten bu tarikatten diye değil, işin ehli, hakeden, o işi en iyi şekilde becerip kotarabilen kimse o kurumlara onlar atanırdı. Ama bu yapılmadı. O yüzden de şu an bu sancıları çekiyoruz. Yani ampüller ve feto cemaati sorumlulukta ortaklardır.


Bu bağlamlarda benim anlayışıma göre asıl olay şudur; ''Barış Ülkesi'' veya 'İnsan Devleti' = insanların, devleti ve devleti yönetenleri büyüttüğü değil; devletin ve devleti yönetenlerin, insanları büyüttüğü, eşit kıldığı, insan odaklı bir devlet anlayışı…

Ben hiçbir baskı olmadan herkese özgürlük, mutlak barışçı ve erdemli bir ahlak yapısı ve herkesi kapsayıcı tamamen adil yönetim! Ululaştırılan ve putlaştırılan, halkı kendi kulları olarak gören, kendilerini ALLAH'ın yerine koyan, zulmeden ve savaş yanlısı olan krallar, padişahlar, firavunlar ve diktatörler üretmeyen, Onların keyfi ve menfii olarak koyduğu kurallara göre değil, ancak ALLAH'ın koyduğu kurallara göre insanları yöneten, insanların ortak aklıyla yönetenlerin seçileceği ve gerekli olursa sürekli değişeceği, işlerin herkesin ortak kararıyla verileceği, bilimin ve sanatın tamamen özgür olduğu ve önlerinde hiçbir engelin olmayacağı, bize saldırmadığı sürece hiçbir ülkeye saldırılmayan, tamamiyle içsel ve dışsal barışçılığın hakim olduğu bir sisteme inanıyorum...''

Yani ''Kuran'' sistemi ile yönetilen eşitlikçi, barışçı, adil, özgürlükçü bir ‘’Barış Yurdu’’, ‘’Barış Cumhuriyeti’’ve ''İnsan Ülkesi''…
İnşaallah başarabiliriz..

KURAN 2/208 (Bakara 208): ‘’Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa giriniz! Sakın şeytanın peşinden gitmeyiniz. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.’’

Aynı tasvir cennet anlatılırken de kullanılır:

KURAN 10/25 (Yunus 25): ‘’ALLAH barış yurduna çağırmakta ve isteyeni dosdoğru bir yola yöneltmeyi dilemektedir..’’

Selamlar

http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/10/diktatoryal-baskanlk-sistemi-kurana.html

9 Ekim 2016 Pazar

Amerika Gerçekten Kendi Başkanını Seçiyor mu? Yoksa Bu Tamamen Bir İllüzyon mu?

Yahu Trump'da da hiç akıl yok, neden dürüst olup özür diliyor ki? Bizdeki politikacılardan örnek alsın ve ''o sesler montaj yiaa'' deyip geçsin, nasılsa yiyecek koyun sürüsü burda olduğu gibi orda da çok : ]...(Böyle yapamaz çünkü büyük ihtimal orda bu tür kayıtların gerçekliğini inceleyen kuruluşlar; burdaki gibi başkan ne derse onu söyleyen fasülye bilim adamları değiller.) Şaka bir yana bence Donald Trump yeni değil zaten baştan beri koskoca bir balondu. Amerika asla onun gibi gerizekalı bir balonu başkan yapmaz. Sadece zaten başkan olacak adayın karşısına koyulan ve Amerika'lılara seçme şansları olduğunu düşündürtmeyi amaçlayan bir emniyet sübabı Trump. Ayrıca Hillary Clinton'ın başkan olmasını isteyen bir Türk'ün de aklına şaşarım. Ben şahsen ''Müslüman'lar bizim dostumuz yiaa'' deyip de alttan alttan kuyumuzu kazan sinsi bir Amerikan başkanı yerine, Müslüman'lara açıktan düşmanlık besleyen gerizekalı bir Amerikan başkanını her türlü tercih ederim. Hiç olmazsa tartışmalar biter, karşımızdaki düşman apaçık somutlaşırdı..Ama bunu asla yapmazlar. Amerika'yı gerçekten yöneten güçler; önce bir zenci başkanla, şimdi de bir kadın başkanla; sözde ''özgürlükçü-demokrasi savunucusu'' görünerek dünyada yaptıkları zulüm ve bozgunculukların üzerini örtmek istiyorlar ve bunu da başarıyorlar. O yüzden yaşasın Trump!! Seçilmesi imkansız ama tüm kalbimle sonuna kadar destekliyorum kendisini! Umarım o seçilir. : ]

Akıl, Eğitim, Kadın ve Kuran düşmanı 2. Feto Cübbeli'yi ifşa edip kınıyoruz!

Akıl, Eğitim, Kadın ve Kuran düşmanı 2. Feto Cübbeli'yi ifşa edip kınıyoruz! Siz de katılın!! Paylaşın!

Kuran'sız Müslümanlığın; Hurafeci-Rivayetçi-Vahdet-i Vücutçu Tarikatçiliğin insanı ne ileri derecede sapkınlıklara götürebileceğini geçen gün bizim dünyadan, yani alternatif tayfadan bir müzik klibiyle üzülerek görmüştük. Şimdi de aynı kafanın hocalarının, daha doğrusu hoca kılıklı din sömürücüsü putperest ağbabalarının neler söylediğine bakalım:

CÜBBELİ AHMET HOCA'DAN AKLA DURGUNLUK VEREN AÇIKLAMA:

http://www.vatanseverinsesi.com/cubbeli-ahmet-hoca-dan-akla-durgunluk-veren-aciklama-1

Adam diyor ki; ''-Elime Feto gibi imkan geçse; 1- Aklı kullananları, 2- Kuran'ı inceleyenleri, 3- Üniversite Profesörlerini, 4- Eğitim ve Öğretimi çökertirim.'' Üstelik bununla da kalmayıp kendi annesi dahil tüm kadınları; ''kadınların hepsi paranın peşinde'' diyerek aşağılamaktan da geri kalmıyor.

''Akıl'', ''Eğitim'', ''Kuran'' ve ''Kadın'' düşmanı kuyruklu cahil Cübbeli böyle söylüyor da, peki ya ALLAH ne diyor, bir de ona bakalım mı? Ordan anlayın bu adamın nasıl devasa bir ''2. Feto'' potansiyeline sahip aşağılık insanlık düşmanının teki olduğunu:

KURAN 8/22 (Enfal 22): ‘’ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.’’

KURAN 10/100 (Yunus 100)’den: ‘’O, akıllarını kullanmayanları pisliğe mahkum eder.’’

Şimdi siz söyleyin bu adamın İslam'la alakası olabilir mi? İnsanlığa ilk mesajı ''oku'' olan ALLAH'ın yolladığı dinle bu adamın anlattıkları %100 çelişmiyor mu? Ve boğazına kadar mental pisliğe mahkum olup gömülen bu bağnaz herif değilse kimdir?

Şüphesiz ALLAH doğruyu söyledi!

Ayrıca şunu da söylemeliyim; daha önce dünya üzerinde kendi cehaletiyle övünen bir insan hatta bir canlı dahi görmemiştim. Her canlı gelişmek, öğrenmek, ilerlemek ister. Bu adamın türü tespit edilememiş canlı sınıfına sokulmasını da bilim adamlarından istirham ediyorum.

İnsanlık Susmakla Susturmakla Değil, Özgürce Konuşmak Ve Tartışmakla Gelişebilir Ancak!

Kimse kendini kandırmasın. Bu ülkede bir kaç istisna hariç gördüğüm kadarıyla sadece tek bir insan tipi var. O da; ''kendi fikri dışında fikirleri duyunca susturmaya çalışan insan'' tipi. Görüşü ne olursa olsun, her insanın ortak noktası bu. Dikkat edin. Nerdeyse herkes böyle. En modern görüneninden en yobazına...Çünkü içgüdüsel ilkellikten kurtulamamışlar. Bilinçaltlarında kendi benliklerini putlaştırıp her düşündüklerini doğru kabul ettikleri için farklı bir fikir ortaya atılınca ilahlaştırdıkları benlikleri kendilerine rakip bir tanrı görüyor ve hemen susturmaya yok etmeye çalışır. Sizin konu hakkında sunduğunuz delili dinlemedikleri gibi kendileri de herhangi bir delil getiremez ve buna rağmen üstüne hemen bir; ''Sen sus, konuşma! niye öyle söyledin, öyle söylememen lazım.'' Derler…Tamam öyle söylememem lazım da neye göre? Delilin ne? Neden senin görüşün benimkine göre daha iyi veya neden ben haksızım da sen haklısın? Bunu söyleyebilen yok. Hemen bi; ''sen sus, ben haklıyım.'' Haklısın da neye göre haklısın. Haksız olduğumu söyleyeceğine gerekçeni söyle : ] Gerçek bir konuşma böyle yapılır. Ötesi boşa kelime sarfiyatı olur, sözün bir ağırlığı olmaz. Yani susturma, dinle ve delil getir. Genel bakış açısı ne yazık ki bu. Oysa insanlığın susmakla geliştiği bir çağ görülmemiştir. İnsanlık ancak kıran kırana tartışmakla gelişebilir. Hem de her konuda. Siz şimdi burayı da manipüle edip kafanıza göre anlarsınız; kıran kırana derken fikirlerin birbirini kırmasından bahsediyorum, insan uzuvlarından değil. ALLAH bu ilkellikten kurtulup daha açık görüşlü olmayı herkese nasip etsin.

O yüzden Susma! Susturma! Özgürce ve Delillerinle Tartış! Parolan Şu Olsun: ''Doğru sözlüler iseniz delilinizi getirin''

KURAN 2/111'den: "De ki: 'Doğru sözlüler iseniz delilinizi getirin."

Ben Manipülasyonun Değil, Gerçeğin Peşindeyim!

İnsanlar öylesine haddi aşmış ki; zannediyorlar ki Din'in içine sokulmuş hurafeleri, uyduruk hadisleri ve rivayetleri, hoca kılıklı yobazları, bağnazları, çocuk tecavüzcüsü koruyucularını ifşa ediyorum diye, Kuran'ı da manipüle edip sınır tanımayacağım ve onların işlerine gelen herşeye onay vereceğim. Öyle mi? Gerçekten böyle mi zannediyorsunuz? Yok böyle bir dünya. Ben manipülasyonun değil, gerçeğin peşindeyim. Evrenin yaratıcısının kitabı ne diyorsa ona uyarım. Çünkü ALLAH'ın hem varolduğunu hem de bu kitabın ALLAH'ın kitabı olduğunu kendime bilimsel ve içsel delillerle açıkça kanıtlamış biriyim. Delilsiz teslim olanlarla beni karıştırmayın. ALLAH'ın mesajını tahrip etmek isteyen ister kendini Din içinden göstersin ister Din dışından farketmez. Hepsini ifşa edip mesajı apaçık şekilde insanlara iletirim. ALLAH'tan başka kimseye de hesap vermem.

KURAN 2/42 (Bakara 42): ‘’Bile bile gerçeği yanlış ile karıştırmayın, gerçeği gizlemeyin.’’

KURAN 3/187 (Ali İmran 187): ‘’ALLAH kendilerine kitap verilenlerden, 'Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz,' diye söz almıştı. Fakat onlar, onu arkalarına atıp az bir fiyata sattılar. Ne kötü bir alış veriş!’’

KURAN 3/60 (Ali İmran 60): ‘’Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.’’

Barışçı Olun!

Fethetmek önemli değil. Barışçı olabilmek ve kalabilmek, saldırgan taraf olmamak onemli. Kuran'a göre tek gecerli savaş savunma savaşıdır. İslam barıştır. Barılş, Teslimiyet ve Güven içinde olma sistemi..Müslüman ise arapça bir kelimedir. Anlamı; ALLAH'a teslim olmuş kişi'dir..Yani ALLAH'ın barış, eşitlik, adalet, özgürlük ve kendi doğanıza geri dönme mesajına teslim olmuş kişi''. O yüzden gerçek Müslüman; barışçıdır. Barışı bozup saldırganlık yapan kendisini ne olarak adlandırırsa adlandırsın kendi saldırganlık güdüsünü ilah edinmiş ve dinden çıkmıştır. Olay bu kadar basitttir.

KURAN 2/208 (Bakara 208): "Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır."


Barış, Özgürlük, Adalet,Eşitlik ve Kendi Doğanıza Geri Dönme Çağrısı olarak ALLAH’IN MESAJI: 'KURAN'…
http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/07/bars-ozgurluk-adaletesitlik-ve-kendi.html

Eşcinselliğin Legalize Edilme Çabalarına Bir Eleştiri:

Eşcinselliğin Legalize Edilme Çabalarına Bir Eleştiri:

Çok popüler bir ska-punk müzik grubumuz var. Onların son klibini izledim de. Şunları demeden edemeyeceğim; Şarkı aşmış. Dünya standartlarında diyebilirim. Baya başarılı. Ama klip gerçekten iğrenç.Arkadaş oldu mu şimdi bu eşcinselliği legalize etme çabaları? Din'e dönmemiş miydiniz siz? İşte Kuran'sız Müslüman'lığın sonu her alanda bu sanırım. Hep bir ne yapacağını, kime yaranacağını şaşırmışlık hali. Hoşgörü ile sapıklığı, zehir ve şekeri birbirine karıştırma hali...ALLAH'ın kitabından habersiz, Vahdet'i Vücut'çu Tarikat Müslümanlığı...Yazık. Biri bu çocuğa acilen düzgün bir Kuran çevirisi hediye etmeli. ALLAH'ın dünyanın en büyük ahlaksızlıklarından biri saydığı yaşam biçimini legalize edip nerdeyse övüyor adamlar...Bu açıdan solup giden bir çiçek gibi, yaptıkları inanılmaz başarılı şarkının da bütün güzelliği solup gidiyor gözümde...Bir takım cemaatlerin yurtlarında çocuklara tecavüz edilmesini ve bunun üzerinin ahlaksızca kapatılmaya çalışılmasını nasıl şiddetle kınıyorsam, aynı şekilde buna da sesimi çıkarırım. Kimseden de çekinmem. Alternatif tayfadanmışım, tepki alacak mışım, alayım. İnanın hiç sorun değil. Benim tepkisinden tek çekineceğim varlık ALLAH'tır. Bu yüzden de tepkimi ve insanlara gerçeği göstermek istiyorum. Çünkü o tecavüze uğramış çocuklar da tedavi edilmezlerse belki de dönüşecekleri şey bu klipteki şey...ALLAH doğru yoldan ayırmasın..

KURAN 7/80-84 (Araf 80-84): ‘’Lut'u da gönderdik. Halkına; ''Sizden önce dünyada hiç kimsenin yapmadığı iğrençlikleri mi yapıyorsunuz? Kadınları bırakıp, erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz alçaklık sınırlarını aşan bir topluluksunuz!'' dedi. Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: “Çıkarın şunları memleketinizden. Bunlar temizliğe fazla düşkün insanlar!’’. Bunun üzerine Lut'u ve ehlini kurtadık. Karısı hariç. O geride kalanlardan oldu. Üzerlerine bir (azap) yağmuru yağdırdık. Bak işte! Suçluların/günaha gömülüp gidenlerin/yanlışta ısrarcı olanların sonu nasıl oldu...’’

Ama tabi bu; klibin sonundaki öldüresiye şiddet sahnelerini onayladığım anlamına asla gelmez. Ben övücülük yapılmaması gerektiğinden dem vuruyorum yazımda. Tutun gördüğünüzü öldürün demiyorum. Zaten böyle bir hakkım da yok...Yalnızca şunu söylüyorum:

Eşcinsellik insan doğasını bozmaktır. Aynı ağaçları kesmek gibi, fokların derilerini yüzmek gibi, balıkları mevsiminden ve yaşından önce avlamak gibi, havayı kirletmek gibi..Ekolojik sisteme aykırıdır...İnsan doğası; bir kadın ve bir erkek olmak üzre kurgulanmıstır. Bunun ortası yoktur. Tabiatla Ve Kendi Doğanızla Uyumlu Yaşayın..Bu konuda daha önce yazdığım blog yazımı okuyun lütfen:

Tabiatla ve Kendi Doğanızla Uyumlu Yaşayın:
http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/06/tabiatla-ve-kendi-doganzla-uyumlu-yasayn.html

Umarım benim kimseye düşmanlık etmediğimi ve sadece kendi doğalarını bozdukları icin onları kendi doğalarına geri çagırdığımı anlarsınız. yaşlandıklarında yanlarında siz olmayacaksınız ve tamamen mutsuz ve kendisine bakacak bir cocugu bile olmayan bireylere donusup belki de intihar ederek olecekler. Zaten hiçbirinizin de yaşlı birine destek verdiğinizi görmedim. Renklere ve vitrine kanıp sonra da onları unutup gidiyorsunuz. Halbu ki asıl iyiliklerini ben istiyorum. Ama sanıyorum bu gerceği şu an anlamanız imkansız. Çünkü bir mentaliteye saplanıp kalmış doğanın gerceklerini göremez hale gelmişsiniz. Bir insanın geçici hazları değil, kalıcı mutlulugu yakalaması icin hangi cins dogmuşsa o sekilde yaşaması şart. (Çift cinsiyetli dogmamışsa, o zaman elbette sorumlulugu olmaz.) İnsan doğasına ekolojik sisteme aykırı olan ve türün neslinin tukenmesini saglayan her davranışın övücülüğüne karşıyım. Aynı cocuk tecavüzcüsü cemaatlere, katillere ve dini sömuren hırsız politikacılara karsı oldugum gibi. O şekilde doğanlar ne olacak derseniz; tabiatın dogal işleyişini bozarsanız elbette bu sonucla karsılasırsınız. hormonal bozuklukta da cocuklar dogar, genetik mutasyona ugramış olarak da. bunun sucunu ALLAH'a atmayın. suç hepimizin. Zira havayı beraber kirlettik, atmosferi beraber deldik, denizleri beraber çöpe çevirdik, nükleer bombalar attık birbirimizin kafasına, yiyeceklerimizin genetiğini bozarak GDO'lu sebze ve meyveleri biz yaptık, glikoz şuruplu kanserojen içerikli amblalajlı ve fast food hazır yiyecekleri beraber tükettik, bazı hayvan ve bitki türlerinin neslini beraber tükettik, hatta kimileri hayvanlara tecavüz etti..Sonuçları da toplumdaki bazı bireylerde; genetik ve hormonal dengenin bozulması şeklinde yaşıyoruz. Bu kimisinde kanser oldu, kimisinde eşcinsellik, kimisinde aids, kimisinde şeker hastalığı vb..Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ben bu tür insanların tıbbi tedaviyle, Kuran’la, vicdanla ve psikolojik tedavilerle düzeltilmeye ve kendi doğalarına geri döndürülmesine çalışılmasına taraftarım. Onları da yanıltarak yaptıklarının ne kadar doğru olduğunun söylenmesine değil. Benim bahsettigim kesim doğal cinsi neyse, yani nasıl doğmuşsa o sekilde doğup sonra kendi yaratılışını bilerek isteyerek bozanlar. Ve diğer insanlara da bu yönde tacizde bulunanlar, veya bu şekilde yapanları onaylayıp boyle yapılmasına teşvik edenler…tvlerden, internetten, çevrelerinden, ondan bundan özenip geçici hazların pesinden kosup kalıcı insan mutlulugunu hice sayıp toplumun yapısını bozarak insan neslinin devamlılıgını yok edenler. Bunları elestiriyorum. ve haklıyım. Siz de beni elestirebilirsiniz bu da sizin görüşünüz. Yeter ki RTE kafasıyla kendi görüşünüzde olmayan insanları susturmaya kalkmayın. Herkes özgürce görüşünü söylesin. İnsanlar doğruya susa susa değil tartışa tartışa ulaşırlar. Onları bu seçimlerinden dolayı öldürmek isteyenler ise benimle tamamen alakasız cehalet sahipleridir. Yukarda da dediğim gibi ben sadece kendi doğalarına dönmeleri için bir çağrıda bulunuyorum. O kadar. ALLAH'ın, bilimsel verilerin ve kendi doğalarının da bu çağrıyı desteklediğini belirtiyorum. İsteyen bu çağrıya kulak verir isteyen yanlış yolda yürümeye ve kalıcı mutluluğunu çöpe atmaya devam edebilir..Selamlar.

Konuyu işin uzmanı olan üroloji doktoru Doç. Dr. Zeki Bayraktar'dan dinleyin bence:

YÜKSELEN SÖZLER 30.11.2015 TARİHLİ PROGRAM(Erdem Uygan & Doç.Dr.Zeki Bayraktar)


Ayrıca konumuzla alakalı değil ama şunu da söylemek isterim. Bu işteki 2. bir çirkinlik ise klibin tamamen kopya oluşudur. Bknz:

The Kills - Baby Says

Paylaştığım linkte de görüldüğü üzre hırsızlığın sonu yok arkadaşlar..Siz bu kopyacıların size sunduğu plastik hayata değil gerçeklere bakın! İnsan doğasına aykırı yaşamak kalıcı mutluluğunuzu, içsel ve dışsal barışınızı ve huzurunuzu gömmek demektir. Kendi kendinizi, kendi doğanızı reddetmeyin, bu içersinde yaşadığımız plastik dünya sizi kendi özünüzden uzaklaştırmasın. Erkekseniz erkek oluşunuzdan, kadınsanız kadın oluşunuzdan ayrılmayın. Parıltılı ışıkları, süslü sözleri, kalabalıkları/kelle sayılarını değil yalnızca saf gerçeği takip edin!!

KURAN 6/116 (Enam 116): ''Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni ALLAH'ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece tahminde bulunup saçmalıyorlar.''

ALLAH Din'i bugünkü hurafeci hocalar gibi tanımlamaz. Tam aksine insan doğası olarak tanımlar. Yani insanın geçici hazlarını değil, kalıcı mutluluğunu sağlayacak, doğasına en uygun yaşam biçimi:

KURAN 30/30 (Rum 30): ''Böylece sen, batıl olan her şeyden arınmış olarak, yüzünü kararlı bir şekilde ALLAH'ın, insanları üzerinde yarattığı doğa/fıtrat kanununa/ dine çevir! ALLAH'ın, insanın doğasına yerleştirdiği fıtrata uygun davran ki, ALLAH'ın yarattığında bir bozulma ve çürümeye meydan verilmesin. Bu, gerçek dinin amacıdır; fakat insanların çoğu bilmez.''

KURAN 3/60 (Ali İmran 60): ‘’Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.’’

Şüphesiz ALLAH doğruyu söyledi!

Selamlar...

2 Ekim 2016 Pazar

Çocuk tecavüzcüsü müdürün peşini bırakmayan iyi yürekli ve cesur Saadet Öğretmenimizin hikayesini mutlaka okuyun! ''İyi insan kimdir?'' veya ''Gerçek Müslüman nasıl olmalıdır?'' Sorusunun cevabı

Bana ''İyi insan kimdir?'' veya ''Gerçek Müslüman nasıl olmalıdır?'' diye sorsalar; hiç düşünmeden parmağımı kaldırıp bu öğretmenimizin şurdaki tavrını işaret ederim! Trilyarlarca kez Helal olsun! Gerçekten ben de izlerken ağladım..Yaptığı kolay birşey değil. Büyük bir kalp ve cesaret ister...Herkes yapamaz ki herkes yapamadığı için de dünya bu halde zaten...ALLAH böyle iyi yürekli ve cesur insanların sayısını artırsın ve tecavüzleri-tecavüzcüleri örtmeye-gizlemeye çalışan Müslüman görünümlü Müşrik ve İnkarcı şeytanların sayısını sıfırlamakta tüm gerçek Müslümanlara yardımcı olsun, güç ve sabır versin inşaallah! Saadet öğretmenin bu erdemli ve kararlı hikayesini mutlaka izleyin ve okuyun. Ve hayatınızda mutlaka bu tavrı her alanda yürütün...Her zaman iyi yürekli ve cesur olun..Altın yürekli öğretmenimizde herbirimiz için mutlaka çıkarılacak çok önemli dersler var...

Video olarak Saadet Öğretmenin hikayesi: http://cokizlenen.xyz/iste-o-anlar-cocuk-istismarcisi-muduru-tutuklatan-saadet-ogretmen-turkiye-yi-aglatti

Yazı olarak Saadet Öğretmenin hikayesi: http://t24.com.tr/haber/okul-mudurunun-cocuk-istismarini-ortaya-cikaran-ogretmen-erkeklere-bile-yapiliyor-kizlara-yapilmis-cok-mu-dediler,345979

Ekşi sözlükte olay hakkında yorumlar: https://eksisozluk.com/22-yildir-cocuklari-taciz-eden-okul-muduru--5133744?p=1

KURAN 90/4-18 (Beled 4/18): ''Andolsun, biz insanı bir zorluk içinde yarattık. O kendisine karşı kimse güç yetiremez mi sanıyor? (Övünerek) 'Çok para harcadım,' diyor. Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor? Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve iki dudak? Ve ona (iyilik ve kötülüğün) açık seçik iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuşu aşmaya girişemedi. Sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? O, Köleleri özgürlüklerine kavuşturmaktır (bir kimseyi esaretten kurtarmak), yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o; yakın olan bir yetimi, yahut düşkün bir yoksulu...Sonra (bütün bunları yaparken) iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. İşte böyleleri dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlardır''

Önemli olan bizim böyle birşeyle karşılaştığımızda nasıl bir tavır içinde bulunacağımız ve insanları uyuarıp uyarmadığımızdır..Bırakalım kötü kendi görevini yapsın ve örtsün, biz de kendi görevimizi yapalım. herkes sonunda yaptığını tam olarak görecek ve asla zerre kadar haksızlığa uğramadan yaptığı iyilik ve kötülüklerin karşılığını alacaktır:

KURAN 99/6-7-8 (Zilzal 6-7-8): O gün insanlar gruplar halinde çıkarlar ki yaptıkları işler kendilerine gösterilsin. Kim bir zerre kadar iyilikte bulunursa onu görür. Kim de zerre kadar bir kötülük işlemişse onu görecek..

KURAN 4/49 (Nisa 49): ''Kendilerini temize çıkaranların farkında değil misin? Hayır, aksine ALLAH dilediğini temize çıkarır ve kimseye kıl kadar haksızlık yapılmaz.''


Haber bir gün siteden silinebilir veya site kapanabilir diye; Saadet Öğretmenin hikayesini buraya kopyalıyorum. İsteyen burdan da okuyabilir:

"Eğer bu ülkede adalet varsa o seri cinsi sapık hak ettiği cezayı almalı":

İzmir'de gönüllü olarak gittiği köy okulunda 22 yıldır görev yapan okul müdürünün kız öğrencileri istismar ettiğini ortaya çıkaran Saadet Öğretmen, "Kimse bu çocukların davasını üstlenmek, gereken cezayı vermek için harekete geçmek istemedi! Herkes durumu idare etmenin peşindeydi. 'Alışın Saadet Hanım, erkek çocuklarına bile yapılıyor, kızlara yapılmış çok mu!' diyen bile oldu bana. Böyle bir ülke olduk" diye konuştu.

Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Saadet Öğretmen, "Eğer bu ülkede kanun, adalet varsa, hak ettiği cezayı almalı. Onun seri bir cinsi sapık olduğuna inanıyorum. O köyde eminim daha pek çok şey anlatacak kadın var, sadece bu 6 çocukla sınır değil, 22 yıl orada gücünü kötüye kullanmış birinden söz ediyoruz. Sadece bu minik çocuklar kahramanlık yaptı" dedi.

Ayşe Arman'ın Saadet Öğretmen'le yaptığı söyleşinin bir bölümü şöyle:

Sizi tanıyalım...

-İsmim Saadet. Öğretmenim ben, eğitimciyim. Daha önce resmi bir kurumdaydım, sonra “Öğretmenliğe dönmek, mesleğimi yapmak istiyorum!” dedim.

Ne okudunuz?

-Okul öncesi eğitim öğretmenliği. Aynı zamanda halkla ilişkiler. Ama öğretmenlik hep daha ağır bastı. Hayalim de bir köy okulunda öğretmenlik yapmaktı...

Neden?

-Çünkü köy çocukların parlayan gözlerine ve o tertemiz enerjilerine bayılıyorum. Sadece biz onlara bir şeyler öğretmiyoruz, çok daha fazlasını onlara bize öğretiyor. “Köy öğretmeni olmak istiyorum” dediğimde, herkes bana, “Deli misin!” dedi, “Sen Çalıkuşu musun? Her sabah kilometrelerce yol gideceksin, üç kuruş para için değer mi?” Oysa ben özellikle daha az imkânı olan bir yere gitmek istedim. Başvurdum. Hiçbir öğretmenin tercih etmediği, yolu çok uzak olan bir köyden söz ettiler. Otobüsle bile ulaşım yok. İzmir gibi yerde böyle bir köyün olması tuhafıma gitti. “Gidip görmek istiyorum!” dedim.

Evinize kaç km. uzaklıktaydı?

-40. Barajın eteğinde bir köy. O gün çok heyecanlıydım, sanki üniversiteden yeni mezun olmuş gibi hissediyordum. Ben 38 yaşındayım, sanki o an 20’li yaşlarıma dönmüştüm.

Köyü gördüğünüz anda ne hissettiniz?

-Görür görmez sevdim! Yemyeşil, şahane bir yerdi. Ve işte o yeşilliğin ortasında, küçücük, kutu gibi bir okul gördüm. Yolunda kavak ağaçları... Tuvaleti dışarıdaydı. Yaşadığım yerlere benzemiyordu. Çocuklar etrafımı sarıp “Öğretmenim!” dediklerinde, gözlerindeki o ışıltı inanılmazdı. Vuruldum köyün ve öğrencilerin güzelliğine! O sırada köy öğretmenini gördüm. Müdür Bey. Geldi tanıttı kendini. Son derece babacan görünüyordu.

Kaç yıl oradaymış?

-“22 yıldan beri bu köydeyim!” dedi. O kadar etkileyici cümleler kullandı ki, ona inanılmaz gıpta ettim. Hayranlıkla baktım. “Ne kadar iyi bir insan, ne kadar idealist biri!” dedim. Ve göreve başladım. O köyün bir parçası da ben oldum. Benim de bir parçam oldu köy ve o güzelim minikler. Fakat zaman içinde okul müdürüyle ilgili tuhaflıklar fark etmeye başladım...

Ne gibi?

-Benim yanımda çocuklarla çok iyiydi ama dersteyken camdan dışarı baktığımda onlara çok sert davrandığını görüyordum. O melek adam gitmiş, sanki yerine başka biri gelmişti. Sonra bir gün çocuklara bağırırken denk geldim, “Ya hocam!” dedim, “Yapmayın! Bunlar çocuk. Biz, onlara güzel örnek olalım. Bizden güzel hisler alsınlar!” “Siz bilmezsiniz bu çocukları!” dedi. “Bunların anaları babaları da böyleydi! Bunlar, bu dilden anlar!” İçinde farklı bir adam yaşadığını düşünmeye başladım.

Sonra peki?

-Sonra birtakım başka şeylerden de şüphelendim. Çocukları müdür odasına kapattığını, kız çocuklarını lojmanına çağırdığını fark ettim. Bir keresinde sınıfta iki kız çocuğu yoktu. Büyükçe olanlardan. 4. sınıftan. Dediler ki, “Evine götürdü!” Ben de eve doğru yürümeye başladım. Bir baktım, çocuklar kafaları önde geliyorlar. “Çocuklar, n’apıyorsunuz, nereden geliyorsunuz?” dedim. Onlar daha cevap veremeden, koşarak arkalarından geldi müdür ve “Kapının önünü süpürttürüyordum!” dedi. Ama çocukların yüzü kıpkırmızıydı. Dedim ki, “Hocam, çocuklara kapının önünü falan süpürtemezsiniz, çağırın bir kadın, temizletin! Bunlar öğrenci, uygun bir şey değil yaptığınız!”

Herhangi bir şeyden şüphelendiniz mi?

-İtiraf ediyorum, hep tuhaflık hissettim. Çocukların yüzlerindeki ifadeler bana normal gelmedi. Eşime anlattım, “Senin hisleri kuvvetlidir ama bir kötülük olsaydı, 20 senede kokusu çıkardı bunun!” dedi. Bir arkadaşıma anlattım, “Yok ya, olamaz!” dedi. Herkes bana “Yanılıyorsun” deyince şefkat duygusuyla, diğer duyguyu karıştırmış olabilir miyim diye kendimle çelişkiye düştüm. Hatta bu tür şeyler düşünebildiğim için kendimden utandım. Birinci dönem bitti, ikincisi başladı... O müdür odasının kapısı hâlâ kilitleniyordu. Küçücük bir odaydı, ne zaman kapıyı çalsam, açılması zaman alıyordu. Açıldığında da çocuklar sağa sola bakıyorlardı. Bir terslik olduğunu hissediyordum ama ne olduğunu çözemiyordum. Çocukların bir şeylerden korktuğunu da gördüm. Hep yakınlaşmaya çalıştım, drama dersleri yaptık, sınıfın duvarlarını kumaşla kapladık, renkli minderler diktim, onlarla oyun oynadım.

Sonra?

-Sonra taktım ya kafaya, müdür odasının kilidini bozmaya karar verdim. “Burada ne oluyorsa ortaya çıksın!” dedim. Gerçekten de müdür dersteyken o topuzlu kapının kilidini bozdum. Müdürün çocukları odaya aldığı bir saatte, elimde bir tahta kalemi, “Kalemim bitmiş, sizde yedek var mı?” diye odaya daldım. Bunlar 7-8 ve 9 yaşında çocuklar. Girdiğimde çocukları göremedim ama müdürün yüzü ter içindeydi. Karşısında beni görünce telaşlandı, ne yapacağını şaşırdı. Sonra bir eğildim, masanın altında 4 çocuk. Ürkmüş gözlerini gördüm. “N’apıyorsunuz orada?” dedim. Müdür, “Oyun oynuyorlar!” dedi. “Bu nasıl bir oyun! Çıkın oradan!” dedim. “Çok edepsiz bunlar!” dedi. “Ne oyunu söyler misiniz?” dedim. Çocuklar da dedi ki, “Bu, gıdıklama oyunu, müdürümüzü gıdıklama oyunu!” Ben o zaman anladım ama anlamamazlığa vurdum, “Çocuklar hadi parka!” dedim. Müdüre de dedim ki, “Hocam, böyle oyun oynamayın çocuklarla!” ve çıktım gittim.

Adam kendini mi gıdıklatıyormuş...

-Oyun dediği o iğrençliğe böyle bir isim takmış! Parkta çocuklara dedim ki, “Bana bu gıdıklama oyununu n’olur öğretin, ben de merak ediyorum!” Anlatmaya başladılar, “Müdür, kasıklarını gıdıklatıyor, bacaklarını gıdıklatıyor, bizim göğüslerimizi ve bacaklarımızı da gıdıklıyor!” Çocuklara dedim ki, “Böyle bir oyun artık yok! Bu, doğru bir oyun değil!” “Peki oynamak istemediğimizde, o ‘ille de oynayacağım’ dediğinde ne diyeceğiz?” “Bana yollayacaksınız!” dedim. “Sen çok mu güçlüsün öğretmenim?” dediler. “Evet” dedim. “Evet doğru, sen araba kullanıyorsun!” dediler. O kadar saftılar. Artık iyice emindim çocukların cinsel istismara uğradığına ama nasıl kanıtlayacağımı bilemiyordum.

Ne boyutta bir cinsel istismardan söz ediyoruz?

-Bence boyutu bizim tahmin edebileceğimizden çok daha büyüktü! Bir gün bütün çocukları topladım: “Televizyonda birçok olay duyuyoruz. Bir iyi sevmek var, bir de kötü sevmek var. İyi sevmek, annemizin başımızı okşaması, babamızın bizi sevmesi, bize sarılması. Bu, bize güven verir. Bir de kötü sevmek var. Biri, bizim bikiniyle kapalı olan yerlerimize dokunuyorsa, ‘Bunu kimseye söyleme! Bu aramızda sır kalsın!’ diyorsa, tehdit ediyorsa, o, bizi kötü seviyor. Böyle bir şey varsa annelerimize, annelerimiz susuyorsa, öğretmenlerimize söylememiz lazım!” Ben böyle söyleyince bir sessizlik oldu. Çocuklar önce bir şey anlatmadı. Ama sonra biri yanıma geldi, o benim küçük kahramanım ve dedi ki, “Öğretmenim, beni kötü seven biri var! Sadece beni değil, sınıftan başkalarını da kötü seviyor! Biz çok fazlayız!” “Kim bunu yapan?” dedim. “Müdür” dedi. “Ne yapıyor çocuğum?” dedim. “Bizim çamaşırlarımızı indiriyor. Sonra sizin bize anlattığınız kötü şeyleri yapıyor!” Size burada anlatamayacağım kadar fena şeylerdi anlattıkları. Şok yaşadım! 7 yaşında bir çocuğun asla bilemeyeceği, bilmemesi gereken şeyler. Derken diğer kızları da çağırdık. Hepsi, birer birer anlatmaya başladı. Hepsinin anlattıkları başlı başına rezaletti. Taciz de var, tecavüz de var, bin bir türlü pislik. Dedim ki, “Bana anlattıklarınızı doktor ve polis teyzelere anlatın. N’olur doğruyu söyleyin. Hep sizin yanınızda olacağım.” “Bizi kurtaracaksın değil mi?” dediler, “Evet” dedim, “Eğer o odada olanları birilerine söylersek, çukur kazıp hepimizi oraya gömecekmiş!” dedi. Ben de onlara, “Hiç kimse size öyle bir şey yapamaz!” dedim.

Sonra ne yaptınız?

-Önce Kaymakam Bey’i aradım, izindeydi. Milli Eğitim’e haber vermeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim. Kurum her şeyden önemli ya, olayın üstünü kapatmaya çalışırlar diye. Nitekim haklıymışım, öğrendiklerinde ört bas etmeye çalıştılar. El kadar çocuklar, yok böyle insanlık dışı bir şey! Bir tanesi diyordu ki “Beni kedi gibi eğiyor, arkamdan bir şeyler yapıyor, ben korkudan altıma işiyordum!” 7 buçuk yaşında. Olabilir mi böyle bir rezalet...

Söz konusu olan 6 çocuk mu?

-Şikâyetçi olan 6 çocuk. Annelerden birini çağırdım, anlattım. Dedim ki, “Bu adam seri bir cinsi sapık. Cezalandırılması gerekiyor. Baktım anne ağlıyor, “Burada biz kaderimizle baş başayız!” diyor. “Hayır!” dedim, “Ne kaderi! Bu yaptığı suç. O, bir sapık. Üstelik mesleğini kötüye kullanıyor!” O kadar çaresizdi ki anne, anladım ki, o da, bu adamın talebesi olmuş zamanında. Hep en aciz ailelerin çocuklarını seçmiş, hiçbiri de ses çıkaramamış. Çocuklara, o müdür odasında porno da izletiyormuş. Sonra da çocukların ifadelerinden öğrendik. Ve masaya eğip, filmde gördüklerini yapmalarını istiyormuş. Çocuklardan birisinin babası, “Ben çocuğumu kurtaramadım!” diye kahrından böcek ilacı içip, intihar etmeye kalktı. Neyse ki son anda kurtarıldı. Ben de kızdım, “Kızın için ayakta durmak zorundasın!” dedim. Fakat öyle bir yoksulluk ve garibanlık söz konusu ki, maydanoz toplayarak hayatlarını kazanan insanlar, 50 lirayı biriktiremiyorlar, onlar için büyük çok para, böyle bir yokluktan söz ediyoruz. Bu arada müdürün iğrençlikleri bitmiyordu...
"Ablam ağlayarak çıkıyordu"

Ne gibi?

-Köye kargoyla cinsel güç arttırıcı ilaç getirtiyormuş. Gerçekten ben de tanık oluyordum o kargolara. Ama içinden ne çıktığını bilmiyordum tabii. Çocuklar diyordu ki, “O mavi haplardan içiyordu!” Sonra bir şeyler sürüyormuş filan. Gerisini anlatmak istemiyorum, kusasım geliyor.

Aileleri savcılığa gitmeye nasıl ikna ettiniz?

-Ben onlara, müdürü savcılığa gidip şikâyet edeceğimi söyledim. Ettim de. Sonra sivil ekipler geldi, çocukların ifadeleri alındı. Her şeyi anlatmışlar. Benim bildiğimden çok daha fazlası ortaya çıktı. Müdürün odasında porno CD’ler çıktı. İki kız kardeş anlattı. Küçük olanı dedi ki, “İkimizi lojmana götürüyordu. Ablamı odaya alıyordu. Bana çizgi film açıyordu. Ablam bir saat sonra odadan ağlayarak çıkıyordu!”

Peki bu adam ceza almadı mı?

-Aldı ama sadece tacizden... Ve bu haksızlık! O küçücük çocuklara, onların yoksul ailelerine karşı büyük haksızlık. Böyle bir sistem var Türkiye’de, eğer nüfuzlu değilsen, arkan sağlam değilse, sana yapılan haksızlık gürültüye gidebiliyor. Şimdi dava yeniden açılıyor, o zaman görecekler ki, başka şeyler de var. Çocukların hepsi dinlenmemiş. Milli Eğitim hiç bir şekilde müdahil olmamış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmadı. Kafalarını kuma gömdüler. O zamanki Milli Eğitim Müdürüne gittiğimde, ettiği laf, “Keşke olayı bize söyleseydin, hocayı emekli ederdik!” oldu. Kimse bu çocukların davasını üstlenmek, gereken cezayı vermek için harekete geçmek istemedi! Herkes durumu idare etmenin peşindeydi. “Alışın Saadet Hanım, erkek çocuklarına bile yapılıyor, kızlara yapılmış çok mu!” diyen bile oldu bana. Böyle bir ülke olduk! Resmen kafayı yedim. Ve bırakmadım davayı. Ailelerle birlikte koşuyordum. Tabii süreç çok yıpratıcıydı, çocukları ve ailelerin çaresizliği bana çok dokundu. Sonunda sinir uçları iltihabı oldum. Ama yine de çocuklara güç verdim, “Bu kâbus geçecek. Göreceksiniz cezasını alacak. Ben sizi hiç yalnız bırakmayacağım!” (Ağlamaya başlıyor) Fakat sonra daha fena bir şey oldu...

Ne oldu?

-Bir sabah arabamla mıcırlı bir yolda giderken kaza yaptım ve 4 takla attım. Ölümden döndüm. O arabadan nasıl sağ çıktım bilmiyor kimse. Omurgam kırıldı. Yoğun bakım filan derken, bir sene yatalak oldum. Hayatla bağlantım koptu. Dolayısıyla söz verdiğim gibi o 6 küçük kızımın davasıyla uğraşamadım. (Ağlıyor) İstemeden onları yalnız bırakmış oldum. Avukat tutamadılar. Onlara tayin edilmiş avukatlara ulaşamadılar. O arada 5 kere mahkeme heyetinin başkanı değişti. Oysa ilk başkan, “Bu dava, benim bugüne kadar bu ülkede tanık olduğum en büyük taciz davası!” demişti. Fakat sonra nedense sadece bir buçuk sene ceza aldı. Bir süre içeride yattı ve sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı...

Kazadan sonrasına dönelim... Bir sene sonra toparladınız mı kendinizi?

-Evet. Kızlarım beni ziyarete geldi, “Öğretmenim, sensiz sahipsiz kaldık!” dediler. Bu çok içime battı. Sanki onların bir suçu varmış gibi, hayatları kesintiye uğradı, perişan oldular. Oysa onların suçu yok. Bir ahlaksız adam var ortada, o cezalandırılmalı! Kötüler, arada bir de olsa cezalandırılsın, nedir bu ülkede yaşadığımız bu felaket! Sonra kendimi toparladım. Ve yeniden her yere başvurmaya başladım. Yazdım, çizdim, mail attım, olan biteni duyurmaya çalıştım. Ama bir türlü sesimi duyuramadım. Sonra Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’ye ulaştım. Size anlattığım gibi, ona da her şeyi anlattım. O beni İzmir Barosu’nun Kadın Hakları Komisyonu’ndan arayacaklarını söyledi, gerçekten de avukatlar aradılar. Alsancak’taki baroya gittim, onların Kadın Çocuk Komisyonu toplantısına katıldım ve bu durumu anlattım. Sonra hep birlikte köye, çocukların yanına gittik. Orada 10 tane avukatı bir arada görünce çocuklar nasıl mutlu oldular anlatamam. Yalnız olmadıklarını anladılar. Anneleri-babaları da mutluydu. Çocukların hepsi etrafımı sardı, elimi tuttu. Olduğu gibi her şeyi avukatlara da anlattılar...

Peki davanın bu aşamasında siz ne istiyorsunuz?

-Eğer bu ülkede kanun, adalet varsa, hak ettiği cezayı almalı. Onun seri bir cinsi sapık olduğuna inanıyorum. O köyde eminim daha pek çok şey anlatacak kadın var, sadece bu 6 çocukla sınır değil, 22 yıl orada gücünü kötüye kullanmış birinden söz ediyoruz. Sadece bu minik çocuklar kahramanlık yaptı. Onlar benim gözümde masal kahramanı gibiler, masaldaki kötü karakteri yakalattılar. Onların tek bir dileği var, bu adamın hak ettiği cezayı alması. O zaman huzur bulacaklar, normal bir hayat yaşayacaklar. Bir pedofil o. Gücünü, mesleğini sapıklığına alet eden biri. Şu ana kadar cezası tacizden verildi, hayır efendim gerisi var, vakada tecavüz de var...

23 Eylül 2016 Cuma

Dünyanın Başındaki En Büyük Belalardan Biri: ‘’IRKÇILIK’’

Dünyanın Başındaki En Büyük Belalardan Biri: ‘’IRKÇILIK’’

KURAN 49/13 (Hucurat 13): ''Ey insanlar! Şüphe yok ki, sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız/birbirinizi tanımanız için sizi ırklara ve boylara ayırdık. Şüphesiz, ALLAH yanında sizin en değerliniz en erdemli olanınızdır. ALLAH Bilendir, Haberdardır.''

Görüldüğü gibi ALLAH’a göre; ırkçılık yapmanın; yani başka bir ırktan ya da milletten olan bir insanı/insanları aşağılamanın, veya kendi ırkını öne çıkarıp diğerlerinden sırf bu mensubiyet yüzünden üstün görmenin saçmalığı aşikardır, hiçbir anlamı yoktur. Bu tür özellikler sadece birbirimizi tanımamız/tanışmamız için, kültürel zenginlikleri, insani değerleri keşfetmemiz için farklılaştırılmıştır. Üstünlük ancak erdem sahibi olmakta, ALLAH'a karşı sorumluluğunun bilincinde olmaktadır.

Şöyle düşünün; bir çam ağacısınız ve 'ben çama ağacıyım daha dayanıklıyım dikim sense aşağılık bir palamutsun' veya ben 'zeytinim 2000 sene yaşarım, sen kirazsın, ömrün daha az’’ Öyleyse sen aşağılıksın, seni yok edelim ve kirazdan mahrum kalsın dünya, demek kadar saçma bir şey..

Veya ışık hızına ulaşıp Galaksiler arası seyahat edebildiğimizi düşünün..Teknolojimiz o seviyeye gelmiş yani..Başka bir galakside yaşam olan bir gezegen bulmuşuz. Ve gittiğimizde ordaki canlıların ‘’Korpag’ler yeşil, biz Forpag’ler ise maviyiz! Biz onlardan daha üstünüz! Ölsün Korpag’ler! Diye birbirleriyle savaştıklarını düşünün..Hatta öyle ki kendi aralarında da mavilik derecelerinin durumuna göre üstünlük dereceleri ve çatışmalar var..Yeşil Korpag’lerin de kendi aralarında tabi..Ne kadar saçma gelir değil mi? Ben o kadar yol tepip böyle bir sahne görseydim; diyeceğim tek şey şu olurdu sanırım: ‘’Yahu biz 4 milyar ışık yılı mesafeden sizinle tanışmaya geldik, sizin yaptığınız şeye bak! Bizim ilkel dünyalılardan hiç bir farkınız yok! Boşa masraf yapmışız, hadi eyvallah!...’’

Bizlere verilen en büyük hediye 'insan' olmamızdır. Kimin 'üstün' olduğunu; mensup olduğumuz ve asla kendimizin belirleyemediği bir takım genetik özellikler değil; aklımızı ve kalbimizi kullanarak seçtiğimiz doğru ya da yanlış yollar belirlr. Bizlere insan olma hediyesini veren eşsiz varlığın barış, eşitlik, adalet, özgürlük ve kendi doğamıza geri dönme mesajına dosdoğru ve pürüssüz bir şekilde teslim olup olmadığımız belirler. Kimin en doğru, en saf ve duru olarak teslim olduğunu ise insanlar değil ancak ALLAH bilir. Dolayısıyla biz her insana eşit ve adil davranmak zorundayız. Sadece insanları da değil, her canlıya ve doğaya da sevgi ve merhametle yaklaşmakla yükümlüyüz..Yoksa savaşlar asla bitmeyecek ve insanoğlu kendi sonunu kendisi getirecektir...

KURAN 30/22 (Rum 22): ‘’Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olması yine O'nun varlığının delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır.’’

Bütün bunlar O’nun varlığının delillerindense bizim bu deliller yüzünden kibre kapılmamız veya bu delilleri aşağılamamız da O’nun varlığını dolaylı yoldan reddetmemiz demek olsa gerek… Yukardaki ayetlerde de görüldüğü üzre ALLAH asla ırkçılığa asla izin vermiyor. Ama dünya kendi ırkını yücelten insanlarla dolu maalesef. Oysa Kuran’a göre ilk ırkçı; ‘’şeytan’’dı. Hatırlayın insan için; ‘’Ben ateşten yaratıldım, o topraktan, ben ondan üstünüm’’ diye böbürleniyordu ALLAH’a karşı…Zaten yine Kuran’a göre ‘’şeytan’’ kavramı sadece soyut bir varlığı değil, hem insanlardan hem de görünmeyen varlıklardan ‘’’kafasında kötü düşünceler barındıran ve bunları hayata geçirenlere’’ verilen ortak isimdir.

Bu ırkçı görüşlerin tümünü ve bu kafayı kınıyorum. Bir Türk olarak hem de bir öztürk Kafkas-Karapapak Türkü olarak şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim; Benim Türk olmayan herhangi birine sırf Türk olmam yüzünden en ufak bir üstünlüğüm dahi yoktur. Olamaz. Tüm insanlar eşittir. Üstünlükse ancak erdemli olmakta, dürüst yaşamakta ve ALLAH'ın sözlerini dinlemektedir. Ayetlerle de delillerini gördüğümüz gibi eğer Müslüman olduğumuz (ALLAH’a teslim olduğumuz) iddiasındaysak; asla ırkçı olamayız, tüm ırklar eşittir.

En değerli olanımız; beyaz olanımız, siyah olanımız sarı olanımız, Türk olanımız, Kürt, Arap, İngiliz, Siyahi, Çekik gözlü, Fransız veya Kübalı olanımız değil, ancak ve ancak en erdemli, en iyi olanımız, en doğru yaşayanımızdır. İnsanları ırkına rengine göre kayıran ya da aşağılayan ırkçı zalimlerden mutlaka uzak durun ve onları ALLAH’ın yukardaki ayetlerle mutlaka uyarın. Bizim görevimiz doğru olanı hatırlatmaktır. Delilleri gördükleri halde yanlış görüşlerinde ısrar edenler hesabı ALLAH’a verirler. Görüşlerini şiddete dönüştürürler ise o zaman da kanuna hesap vermeleri şarttır. Bunun için de yukardaki ayetlere uygun, ırkçı şiddete taviz vermeyen doğru kanunları uygulayacak ve insanlardan korkmayan, yalnızca ALLAH’tan korkan cesur insanlar gerekir…Çünkü her bireyin kendi kimliğini korkmadan özgürce söyleyebilmesi gerekir. Bu konudaki herhangi en ufak baskı karşı ırkçılığı doğurur. Yıllarca bu ülkede Türkleri Arap, Kürtleri de Türk yapmaya çalıştılar. Geçmişte de çeşitli sebeplerden Türkmenleri Kürtleşmeye mecbur bırakmışlardı..Bunların bir gereği ve mantığı yoktur. Bu tür hareketler küçük düşünen baskıcı kafaların ürünüdür. Bırakın insanlar kendilerini nasıl tanımlamak istiyorlarsa öyle tanımlasınlar. Devşirmeye, dönüştürmeye çalışmayın…Kimse kimseye bu sebepten üstünlük taslamadığı ve içersinde yaşadığı toplumun bilgi seviyesinden mahrum kalmadığı sürece bir sorun olmayacaktır. Bana sorarsanız bütün bunlara bile gerek yok. İnsan olmak benim için gayet kafi bir değer..

ALLAH böyle eşit, adil, özgürlükçü, barışçı ve kendi doğasını inkar etmeyen insanların hem ülkemizde hem de tüm dünyada yönetime gelmesini nasip etsin inşaallah..Ama bunun da çözümü yine bizim ellerimizde. Çünkü bizler kafalarımızı değiştirmedikçe, kendi doğamıza geri dönmedikçe, bilgiye kaynağından ulaşmadıkça, ALLAH’ın ilk emri olan ‘’oku’’yu gerçekleştirmedikçe, kendini geliştirmedikçe, ezbercilikten, taklitçilikten uzak ve öğrenmeye açık olmadıkça; yani kısaca ALLAH’ın verdiği akıl ve vicdan nimetlerini doğru şekilde kullanmayıp, insan doğasına ve amacına aykırı hareket ettiğimiz sürece ALLAH da insanların durumlarını değiştirmeyecektir. Yani kendimizi değiştirmediğimiz sürece, yalanlardan, kötülükten, pislikten kopup kendi doğamızdaki iyiliğe, bilgiye ve yaratıcıya yönelme içgüdüsüne dönmediğimiz sürece; fenalıklar üzerimizden kalkmayacaktır:

KURAN 13/11 (Rad 11)'den: ''Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe ALLAH onların durumunu değiştirmez. ALLAH bir topluluk için fenalık istedi mi, hiç bir güç onu durduramaz; onların O'ndan başka bir koruyup kollayanları da olmaz.''

Kur'an'ın ilk inen ayeti "Oku!" diye başlar. Okumak ise; bilmek,düşünmek,anlamak ve açıklamaktır..

KURAN 39/9 (Secde 9)’dan: ‘’De ki, 'Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?' Ancak akıl sahipleri öğüt alır.’’

Zaten yapılan DNA çalışmaları da tamamiyle saf bir ırkın dünya üzerinde varolamayacağını açıkça ortaya koymuştur. Şurayı incelemenizi öneririm;

DNA'larına göre Irk Testi Yapılan Irkçı İnsanların Test Sonuçlarına Verdikleri Tepkiler

Dolayısıyla birbirimizi tanıdıkça; asıl önemli olanın erdemli olmak olduğunu anlıyoruz ve her müsibetle birlikte kesinlikle de anlamaya devam edeceğiz…

Üstelik Bu gerçek ülkemize bağlı olmamamız gerektiği anlamına kesinlikle gelmez. Ya da bir takım Kuran’a aykırı olmayan atalarımızdan miras kalan geleneklerimizi sürdürmememiz demek de değildir..Tam aksine; ülkelerin bölünmemeleri için, kültürlerin birbirlerine üstünlük taslayıp birbirlerini yok etmemeleri ve birbirlerinin değerlerini tanımaları için gerekli olan yegane tutkal budur. Mesela; Türk, Kürt, Arap, İngiliz, Afrika, Japonya Kültürleri; yemekleri, halk dansları, müzikleri, şiirleri, edebiyatları vb gibi..Bunlar insanların birbirlerini tanıyıp keşfetmesi için güzel argümanlardır. Ama bunlar üzerinden üstünlük taslamak kesinlikle insanın kendi doğasına aykırı iğrenç mentaliteler ve davranışlardır. İnsanlar birbirlerini mensup olduğu ırklardan dolayı üstün görmezler ve sadece erdemli ve dürüst olmaya, iyi olmaya, bilgiye, işini iyi yapmaya ve iyiliğe önem verirlerse ne emperyalist sömürgeci güçler tarafından sömürülebilirler, ne de suni bir şekilde bölünebilirler..

En doğrusunu ALLAH bilir…

EMRE BARANSEL


Blog sayfamdan okumak için:
http://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2016/09/dunyann-basndaki-en-buyuk-belalardan.html