29 Mayıs 2020 Cuma

Fetihçi Düşünce ve Kuran'ın Barışçılık ve Sadece Savunma Savaşı Prensibi Karşılaştırması..




Biryeri fethetmek; şayet size önce karşı taraf saldırıp canınıza, ailenize, ülkenize, şehrinize, dininize ve malınıza kastetmediyse, veya o bahsi geçen ülkede yaşayan zulüm görmüş ve ALLAH’tan yardım dileyen masum insanlar yoksa, işgal ve saldırı savaşıdır. Yani marifet değil, kabahattir. Kuran’ın Barışçılık ve Sadece Savunma Savaşı Prensibi çok açıktır. ALLAH, önce karşı taraf saldırmadan, durup dururken bir ülkeye savaş açmayı yasaklamıştır. Fakat bilindiği üzre o dönem ve çok öncesinden beri süregelen ve Müslümanların acımasızca katledildiği bir Haçlı Seferleri süreci vardır..Dahası o dönemki yönetimin kendi halkına nasıl davrandığı, zulmedip etmediği de burda önemli bir unsur. İstanbul’un Fethi olayı iyice araştırılmalıdır. Şayet malum Haçlı Seferlerinin cevabı olarak yapıldıysa ya da zalim bir yönetim ALLAH’tan yardım dileyen masum insanlara zulmediyorsa Kuran açısından bir problem meydana gelmez, fakat böyle bir durum yoksa bu ALLAH’ın kitabına aykırı bir durum olur. Ben tarihçi olmadığımdan değerlendirmesini ve analizini yapamam, sadece Kuran’ın ilkesini ortaya koyabilirim..Ayrıca bu durum için uydurulan ve Peygamberimize atfedilen hadis de hurafeden ibarettir. ALLAH’ın elçisi kendisine vahyedilen Kuran’daki bilgiler dışında geleceği/gaybı bilmezdi. Geleceği/gaybı ancak Evrenin ve hepimizin Yaratıcısı olan ALLAH bilebilir. Son olarak şunu da eklemeliyim ki; ne kadar çok toprağa sahip olduğumuz değil, elimizdeki topraklarla ne yaptığımızdır önemli olan..Bu yazdıklarımı sadece geleceğe bir perspektif olması açısından yazıyorum. Yoksa geçmişte olan olmuş bitmiş, anlaşmalar imzalanmış sınırlar çizilmiştir. Geçmişteki insanların haklı ya da haksız oluşunun, günahlarının veya sevaplarının bedelini ya da ödülünü biz ödeyecek değiliz. Yani kimseye toprak ya da tazminat ödeme gibi bir yükümlülüğümüz yok. Ama bu bilince vardıktan sonra; gelecek için şunu sağlayabiliriz; Kuran’ın ALLAH’ın kitabı olduğuna inanan ve Evrenin Yaratıcısı’nın sözlerine güvenen bir Müslüman(Türkçesi: ALLAH'a teslim olan Barışçı insan) asla işgalci bir kafa yapısına sahip olamaz...

KURAN 60/8-9 (Mümtehine 8-9): ''ALLAH, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. ALLAH adaletli davrananları sever. Ancak ALLAH, sadece, sizinle din uğrunda savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar. Onları dost edinenler zalimlerdir.''

KURAN 22/39 (Hacc 39): ‘’Kendilerine savaş açılan müminlere, zulme uğramaları yüzünden, savaş izni verildi. Hiç şüphe yok ki ALLAH, onlara yardım edecek güce sahiptir.’’

KURAN 2/190 (Bakara 190): ''Size karşı savaş açanlarla siz de ALLAH yolunda savaşın, fakat haddi/sınırı aşmayın/saldırganlık yapmayın! ALLAH haddi aşanları/saldırganlık yapanları sevmez.''

KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryad eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hala ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?''

KURAN 9/13 (Tevbe 13): ''Antlaşmalarını bozan, elçiyi yurdundan sürmeye yeltenen ve sizinle savaşı ilk defa başlatan bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? İnanıyorsanız asıl çekinmeniz gereken ALLAH'tır.''

KURAN 10/25 (Yunus 25): ‘’ALLAH barış yurduna çağırır ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltmektedir.’’

KURAN 8/61 (Enfal 61): ‘’Onlar barışa eğilim gösterirlerse sen de ona eğilim göster ve ALLAH'a güven. O, İşitendir, Bilendir.’’

KURAN 2/208 (Bakara 208): "Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır."

KURAN 2:134 (Bakara 134): ''Onlar birer toplumdu, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.''

KURAN 2:141 (Bakara 141): ''İşte onlar bir toplumdu; gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.''


Konuyu daha iyi algılayabilmek için şu blog yazımı da okuyabilirsiniz;
KURTULUŞ SAVAŞI NEDEN BİZİM İÇİN EN DEĞERLİ SAVAŞTIR HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?:
http://gumuskayakci.blogspot.com/2017/08/kurtulus-savasi-neden-en-degerli.html?m=1

26 Mayıs 2020 Salı

RAMAZAN BÖÇKÜN OLAYI ÜZERİNDEN KADINLARIN KIYAFET ÖZGÜRLÜKLERİ ÜZERİNE..




Burası Suudi Arabistan ya da İran değil, hala laik Türkiye Cumhuriyeti. Yani hiçkimse hem kanunlara, hem de şayet inanıyorsa Kuran’a aykırı bir şekilde Dinde zorlama yaparak, tanımadığı bir kadına, Cami avlusunda ya da kamuya açık diğer herhangi bir alanda; yani kendi özel mülkü olmadığı sürece; “Şuranı kapa” veya tam tersi şekilde “Buranı aç” diye her 2 manada da “Şöyle şöyle, böyle böyle giyin! Yoksa BURAYA GİREMEZSİN!/BURDA BÖYLE GEZEMEZSİN” diyemez, bu apaçık dinde zorlamadır. Yine kimse tanımadığı bir kadına “İÇİNİ GÖRÜYORUM” şeklinde hitap da edemez. Bu da apaçık ‘TACİZ’dir. Kendi ailenizden herhangi birinin; kız kardeşinizin, kızınızın, eşinizin, annenizin ya da herhangi bir akrabanızın bu zorbaca ve tacizci cümlelere maruz kaldığını düşünün. Ne yapardınız? Yine bu eylemi gerçekleştiren şahsı savunabilir miydiniz yoksa ibre size dönünce zihninizde bir anda farklı şeyler mi belirmeye başladı? Hah işte tüm sorunlar tam da bundan kaynaklanıyor. Diğer insanları kendi ailenizdenmiş gibi değerlendiremiyorsunuz. O yüzden de adaletizce yargı dağıtmaya kalkıyorsunuz..Tebliğ yapmanın bir adabı, üslubu ve nezaketi olmalı..Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demiş eskiler..Bu vesileyle de belirtelim; Kuran’da kadınlardan istenen giyim şekli; ne kara çarşafa/çuvala girmek, ne başı örtmek, ne de apaçık gezmek..Bunların bir orta yolu. Yani ALLAH’ın inanan kadınlardan istediği; toplum içinde uzuvlarını fazla belli etmeyecek, göğüs/yaka kısımlarını da örten, karşı cinsi cezbetmeye yönelik olmayan kıyafetler..Bu kadar basit. Ama bunu kadınlara söylemeden bir önceki ayette hitap erkeklere yöneliyor ve; gözlerini dikip kadınlara rahatsız edici bir şekilde bakmamaları, iffetlerini korumaları söyleniyor (KURAN 24/30:31 (Nur 30/31)...
Yani öyle “İçini görüyorum! Veya “Sen buraya bu kıyafeyle giremezsin!/Sen burda böyle gezemezsin!” türünde söylemler, laik Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına aykırı olduğu gibi, açık bir şekilde Kuran’a da aykırı..Kısaca bir kadın çıplak olmadığı sürece istediği kıyafetle istediği yere gidebilir. İster kapalı bir şekilde devlet dairesine gider, isterse de etekle Camiye. Kimse terbiyesizce söylemlerle; ya da zorbaca cümlelerle ALLAH'lığa soyunamaz. Elbette Diyarbakır'daki Ramazan abimiz şayet akli melekeleri tam olarak yerinde değilse ya da gerekli üslup eğitimini almamışsa, veya Kuran'ı çok iyi değerlendiremeyecek bilgi seviyesinde değilse bu davranışından ötürü kendisi direkt suçlanamaz. Ama geçen sene metrobüste açık bir kadına uçan tekme adan tipi hatırlayın..Toplumda nice böyle yobaz/tacizci mevcut...Mevcut kanunlar olmasa ülkeyi neye çevireceklerini bir düşünün..Yani kimsenin tanımadığı bir kadını çevirip de “içini görüyorum transparan giyinmişsin! burda böyle gezemezsin!” demeye hakkı yok. Biz İran değiliz. Türkiye laik bir ülke. Dinde zorlama da yoktur. Kendi başınıza geldiğini düşünün...Veya başka birinin de çıkıp kapalı bir kadına; “Biraz aç, bu ne böyle ya kapanmışsın burda böyle gezemezsin!” demeye hakkı yoktur. Bu doğru olmayacağı gibi diğeri de doğru değildir. Bu tipleri ALLAH ıslah etsin ne diyeyim.

KURAN 88/21-22 (Gaşiye 21-22): ''Artık sen öğüt ver. Sen sadece bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.''

KURAN 2/256 (Bakara 256): '' Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere/insanı ALLAH’tan uzaklaştıran herşeye (uymayı) reddedenler ve ALLAH’a inanıp güvenenler, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulba tutunmuşlardır. Zira ALLAH her şeyi işiten, her şeyi bilendir.''

Bu arada bu yazdıklarıma bakarak ülkedeki kanunların tamamından memnun olduğum anlaşılmasın..Malesef yaralama, hırsızlık, adam öldürme, uyuşturucu, tecavüz ve mafyatik suçlara adalet sistemimizde hakkıyla cezalar verilemiyor. Bunların acilen insan doğasına uygun bir şekilde cezalara evrilmesi lazım...

Barış üzerine olsun...