29 Eylül 2017 Cuma

Motorsikletler ve Trafik Hakkında...

Arkadaşlar motorsikletler konusunu sizinle ciddi ciddi konuşmamız lazım..Etrafımda rastladığım motor kazaları artık o kadar fazlalaştı ki nerdeyse motoru olup da kaza yapmayan yok diyeceğim. Hatta dedim bile. (Vardır belki 1-2 istisna) Daha 2 gün önce önümde bir motorluya çarptılar. Hastaneye zor yetiştirdik. Sonra dün bir aile dostumuzun eşinin kaburga bacak ve sırt dahil çoğu kemiğini kırdığı haberini aldık. Bugün de gittiğim bir dükkanda adam kolunu kırmış, sordum, motor kazası dedi. Sadece 3 gün içinde gördüklerim bana fazlasıyla yetti. Gerçekten hevesinizi anlıyorum, zevkli iş, trafikte de aralardan kaçıyorsunuz hızlıca ama bence riske değmez. Bir kaza yaptığınızda eğer çok şiddetli değilse aracınız ya da bulunduğunuz toplu taşıma aracının sağı solu hasar alır, size pek birşey olmaz. Ama motorda siz açıkta olduğunuz için hasar direkt size geliyor. Kısaca bence; "Motorsiklet" zorunda kalınmadıkça dünyadaki en binilmemesi gereken motorlu araç. Gerçek bu. Kusura bakmayın ama bu böyle. Hiç bi zevk hayatınızdan ve sizi sevenleri üzmemekten daha değerli olamaz. Selamlar

21 Eylül 2017 Perşembe

Laiklik bugün; Kuran'ın Özgürce Ve Doğru Anlaşılabilmesinin Garantisidir


Laiklik bugün; ALLAH'ı bırakıp da hocalara, şeyhlere veya gavslara, türbelerdeki ölülere ya da Peygamberlere ve ardıllarına tapınanların akılsızlıklarından, manipüle edilmiş yanlış bir din algısı adına insanlara zulmedilmesinden, Kuran'ı bırakıp da rivayetleri, hurafeleri ve Peygamberlere iftira niteliğindeki uydurulmuş hadisleri din edinenlerin oluşturduğu binlerce farklı, birbiriyle çelişik sahte dini söylemlerle ALLAH'ın kutsal kıldığı insan canına kıyılmasından ve bunlar gibi daha nice mezhepsel saçmalıklardan sıyrılarak, Kuran'ın özgürce ve doğru anlaşılabilmesinin ve ALLAH'ın istediği gibi "Dinde hiçbir şekilde zorlama olmamasının" tek yoludur. Bunu göremeyenler ya gerizekalıdır, ya putperesttir ya da köleleşmişlerdir. Nokta.


Bazı Yorumlar:

Gökhan Gülen: Aslında laiklik değil de sekülerizm en iyisi. Laiklik şeriatçı halka bir nevi şirin gözükmek çabası gibi.


Emre Baransel: Bireyler istediği gibi seküler olabilirler ama ben devlet bazında salt sekülerizme karşıyım. Laikliğin de Kuran penceresinden anlaşılması ve uygulanması taraftarıyım. Çünkü bazı suçların cezaları olması gerektiğinden hafif ya da ağır olduğu için suç oranlarının artmasının önüne geçilemiyor.


Emre Baransel: Yani bence laiklik Kuran'ın doğru anlaşılıp yaşanmasına, zulümlerin engellenmesine kadar bir geçiş aşaması olabilir. Eğer hiç anlaşılmazsa ve engellenmezse hep de sürebilir.


Mahir Kadir Özkan: Devketin hem Laik olup hem de İslami olması gayet mümkündür.

6 Eylül 2017 Çarşamba

Erdemler ve Aidiyetler...

Erdemler ve Aidiyetler...

Keşke dünyadaki insanları; sadece kendi mensubiyetleri değil, tüm insanlar ve tüm canlılar ayrım yapmadan ilgilendirebilseydi. Çünkü tüm canlılar değerlidir ve tüm insanlar erdemli oldukları sürece aynı yüksek değere sahiptir.

Kendilerine Türk, Kürt, Arap, Yahudi, Afrikalı, Çinli, Japon, Avrupalı, Amerikalı, Aborjin, Hindu veya Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Panteist, Ateist, Deist, Agnostik vb demelerinin hiç bir önemi yok. İnsan olamadıktan sonra.. Sadece sözde değil gerçekte de ‘’Barışçı’’ olamadıktan sonra..Hiçbir ayrım yapmadan gerçek anlamda ‘’Adil’’ olamadıktan sonra..‘’Eşitlikçi’’ olamadıktan, tüm baskılara bir son verip tamamen ‘’Özgürlükçü’’ olamadıktan sonra…Kendi DNA'larımıza doğuştan kazınmış olan; insan doğasındaki ''iyiliğe'' geri dönemeyip, yozlaşmayı seçtikten sonra...Yani bütün bu erdemleri üzerinizde taşıyamadıktan sonra ne olduğunuzu iddia ettiğinizin zerre kadar önemi yoktur…

Ben aidiyet kötüdür demiyorum. Dünya tek elden yönetilsin gibi saçma sapan bir derdim de yok. Ama bütün bu aidiyetlerin hepsi; yukarda saydığım değer ve erdem elbiselerini bir bir üzerinize giydikten sonra bir anlam kazanabilir ancak…Öbür türlü yeni savaşlar ve yine ‘kan’dan başka bir şey gözükmüyor ufukta.

Önce bu trilyarlarca ışık yılı büyüklüğündeki dev evrende mikroskobik boyutlardaki ortak uzay gemimiz olan dünya gezegeninin birer mürettebatı olduğumuzu ve bu gezegeni ve kendi türümüzü bu saçmalıklarla ve çoğaltma tutkumuzun tetiklediği açgözlülüğümüzle bitirirsek; hepberaber uzayın uçsuz bucaksız boşluklarında savrulup kaybolacağımızı hatırlamamız gerekir...Oysa bu gemideki tüm kaynak hepimizin eşit şekilde yaşamasına yeter de artar bile…Ama açgözlülüğümüzü, cehaletimizi, ırkçılığımızı ve doğruluklarını yanlışlıklarını sorgulamadan, aklımızı kullanmadan körükörüne mensubiyetlerimizi izlersek; bu kaynaklar çok kısa sürede tükenip, hem insan ırkının hem de dünya gezegeninin sonu gelecektir...Ve bütün bu küresel yozlaşma, kaos, zulüm ve düşüncesizce tüketi; hepimizin omuzlarında mutlaka sorumlu tutulacağımız ağır bir yük ve büyük bir günahtan ibaret kalacaktır...

Emre Baransel

https://gumuskayakci.blogspot.com.tr/2017/09/erdemler-ve-aidiyetler.html

2 Eylül 2017 Cumartesi

SİZ HİÇ RESSAMI OLMAYAN RESİM GÖRDÜNÜZ MÜ?




Bazıları içinde yaşadığımız "Evren"in bu denli inanılmaz ölçülerde "büyük" olduğunun keşfedilmesinden sonra; "Dünya" gezegeninin bu kadar ufak boyutlarda olmasının bizi değersizleştirdiğini ve yaşamımızın aslında o kadar da önemli olamayacağını, insanoğlunun kendisini çok abarttığını, bir yaratıcı güç olmayabileceğini, evrenin kendi kendine varolmuş olabileceğini, eğer bir Yaratıcı güç varsa da; böyle ufacık milimetrik bir bölgeyi aslında çok da önemsemeyeceğini ve insanlara bir mesaj, bir rehber, bir yol gösterici kitap yollamayacağı fikrini benimseyip yayıyor..



Bense tam tersine bu verilerin insanı ve dünyayı çok daha fazla değerli kıldığını düşünüyorum..Zira bu tarz bir bakış açısı; cisimlerin niteliklerine göre değil, nicelik ve boyutlarına göre yapılmış, tek parametreye dayalı yanlış bir akıl yürütme ve değerlendirme hesabından ibarettir. Bir de meseleye tam aksinden bakın..İçinde her biri güneş gibi dünyamızdan 330 bin kat daha büyük veya ondan da büyük milyarlarca yıldız ve dünya gibi irili ufaklı trilyarlarca gezegen barındıran Samanyolu Galaksi'si gibi trilyonlarca galaksiyi/gök adayı içeren bu akıl almaz büyüklüklerdeki devasa evrende şu ana kadar gözlemleyebildiğimiz kadarıyla içinde yaşam barındıran tek gezegen bizimki...Elbette farkı galaksilerde veya bizim galaksimizde farklı yıldız sistemlerinde farklı formlarda yaşamlar olması olası ve mümkündür ama bunun ne kadar ender görülen, az rastlanan, nadir, kompleks ve zor şartlarda oluşabilen değerli birşey olduğunu anlamak bu yazımdaki anahtar noktamız..



Bir gezegende yaşamın oluşabilmesi, evrimleşebilmesi, sürdürülebilmesi, akıllı yaşama dönüşebilmesi ve belirli bir seviyeye gelip medeniyet oluşturulabilmesi için imkansıza yakın fiziksel ve kimyasal materyal ve olasılıkların eş zamanlı bir şekilde bir araya gelmesi gerekir. Şu uçsuz bucaksız devasa evrende; insana göre dev ama kainatın tamamına göre mikroskobik boyutlarda sayılabilecek, ya da vücudumuzu evren olarak düşünürsek milimetrik bakteriyel ölçülerde; hem kendisinin hem de taşıdığı yolcuların barınma, beslenme, yol ve yakıt ihtiyaçlarını kendiliğinden karşılayan bu denli harika bir uzay gemisi olan dünya gezegeninde; bize nefes alma, yaşama, sınanma, iyilik yapabilme, evrimleşip aklımızı kullanarak medeniyet kurabilme, kainat resmini keşfedip ressamının varlığını ve devasalığını anlayabilme şansı verdiği ve o akla bir yol gösterici ve karanlıkları aydınlatıcı bir mesaj/bir rehber yolladığı için Evrenin yaratıcısı ve sürdürücüsü olan ALLAH'a sonsuz şükürler olsun...Sınav yerinin ve sınanan varlıkların şekil ve boyutlarını değil, özelliklerini ve oluşmaları için gereken koşulları düşünürseniz beni çok daha rahat anlayabilirsiniz. Yoksa siz bu Evren'i sahipsiz mi sanmıştınız?

Eğer hepimiz aynı ‘’Evren’’ tablosunun birer renkleri ve şekilleriysek; bu tablonun mutlaka bir ressamı olmalı…

Siz hiç "Ressam"ı olmayan "Resim" gördünüz mü?...



Ve düşündüğünüzde gerçekten de insana kafayı yedirtip, akılları dumura uğratabilecek boyutlardaki bu devasa ama aynı zamanda da aynı boyutlarda geçici ve sınayıcı olan bu tablonun ressamının; milyonlarca yıllık evrimin ve milyonlarca farklı rengin birleştirilmesi sonucunda akıl ve vicdan sahibi olarak çizilmiş ve boyanmış olan 'insan'a; bu tablonun içindeki bu ilginç gezegende neden varedildiğini, amacını, nerden; hangi palet ve tuvallerden gelip, nereye; hangi farklı tablo varyasyonlarına gidebileceğini; yani, bu tablonun renkleri solup yok edildiğinde, kendi özgür iradesiyle burda boyanmayı seçtiği renklerin onu sonsuz ve asıl tablosunda neye dönüştürebileceğini, nereye götüreceğini bildiren açık bir rehber/bir ilahi mesaj/bir ressam imzası/bir yol gösterici kitap da tablonun içine insanın ulaşabileceği bir alana çizmemiş olabilir mi? Yani hep o ruhunun derinliklerinde aradığı gibi, hayatının bir anlamı olduğunu haykıran...

Peki insanoğlu bu mesajı araştırıp, gerçek olanın hangisi olduğu dürüst bir şekilde sorgulayarak bulmazsa; delillere dayalı bir şekilde bulduğundan emin olmazsa, ve emin olduğunda o mesajı anladığı dilden, üzerinde derin derin düşünerek okumazsa, okuduğunda da hayatına ordaki yol haritasını uygulamazsa, bu devasa ama geçici bir sınavdan ibaret olan tabloda gerçek rengini bulabilir mi? Üzeri farklı kanallar ve yollarla örtülmeye, hurafelerden parazitler yapılarak gizlenmeye çalışılan ve insanın sonsuz hayatının asıl tablosuna giden gerçek yolu gösteren bu mesaj görmezden gelinebilir mi?

Yani insan bu mesajı okumazsa bu devasa tabloda gerçek rengini bulabilir mi?...

Emre Baransel