Deaş 2 askerimizi yakmış..O askerler gerçekten Türk askerimiydi yoksa Deaş sempatizanı ve ordumuza sızan insanlar mıydı bunu ALLAH bilir. Ama sonuçta orda 2 insan diri diri canice yakıldı..Açık olan budur. Ve ne yazık ki bu cani ve cahil teröristleri öldürseniz de aynı mentalitedeki terörü bitiremezsiniz...Zira sadece sivrisinekleri öldürerek, onların ürediği bataklığı kurutmadan; hiçbir yere varılamaz. O bataklık var oldukça yeni sivrisineklerin üremeleri kaçınılmazdır. Peki nedir o bataklık? Bence 1 tane de değil, 2 tane ayrı ayrı bataklık var kurutulması gereken..

İsrail..Ve O'nun emrindeki Amerika ve de onların tüm "eşbaşkancıkları" bitmeden; bunların paralı kuklalarından ve kandırılmış cahillerden başka hiç bir şey olmayan Deaş'lar, Pekaka'lar, Feto'lar asla bitmez. Onlar bitseler bile Deaş gider Meaş gelir, Pekaka gider Mekaka gelir, Feto gider Cübbo gelir. Zira onlar da kendilerinden öncekilerin yerlerini doldurmak üzre gelmişlerdi..Hatırlayın: "El Kaide" gitti Deaş geldi, "Asala" gitti Pekaka geldi, şimdi Feto gidiyor yerine "Cübbo" geliyor.. Amaç; kaosun bu topraklarda daim olması..Aç ve eğitimsiz bırakılan insanlar çoğaltılıp, savaş sürekli kılındığı için bu coğrafyadan akıllı insanlar asla çıkamasın..Mevcut veya potansiyel bilim adamları, sanatçılar, düşünürler, aydınlar bombaların arasında erisin gitsin..Coğrafyanın kaynakları da kolay sömürülsün..Ve İsrail'e peş keş çekilen topraklarda siyonistlere hizmet edecek köle sayısı artsın...İnsanların özgürlükleri ve yaşam hakları yok ediliyor...
Bütün bunları bitirmenin 2 yolu vardır.
1- Yukarda da dediğim gibi; İsrail'i, bırakın dost ilan etmeyi, işgal ettiği kutsal topraklardan, geldikleri gibi geri yollamaktır. Yani coğrafyada kanın durması için; Müslüman ülkelerin birleşip İsrail'i ortadoğudan sürmeleri şarttır.
Bu konuda Amerikan vatandaşlığını reddedip pasaportunu yırtarak işe başlayan Amerikan donanmasından emekli deniz piyadesi, körfez savaşı gazisi ve 2002'de Amerika'ya karşı Irak'a gönüllü olarak canlı kalkan olma amacıyla giden savaş karşıtlarının lideri olan Ken O'Keefe'ye kulak vermek lazım. Kendisi; ''Savaşa en karşı olanlar savaşmış olanlardır.'' Sözünün canlı kanıtıdır. Ağustos 2008'de Özgür Gazze Hareketi'nin Gazze ablukasını kırma amacıyla gönderdiği gemilerden birine kaptanlık yaptı ve kendisine Filistinliler tarafından Filistin vatandaşlığı verildi. Mayıs 2010'da İsrail ordusunun saldırısına uğrayan Gazze filosuna katıldı. Saldırısı sırasında iki İsrailli deniz komandosunun silahlarını ele geçirdi. Bütün aktivistlerin Türkiye'ye sınır dışı edilmesinin ardından Gazze'ye gitmekte ısrar ettiği için İsrail askerleri tarafından dövüldü. Daha sonra İsrail'de can güvenliği kalmadığı için Türk Hava Yolları uçağı ile kanlı elbiseleriyle İstanbul'a geldi. Samimiyetinden, İsrail ve Siyonizm hakkında büyük cesaretle söylediği gerçeklerden ve canını ortaya koyarak verdiği mücadeleden dolayı üst düzey saygıyı hak eden özgür bir isan..Bir çok ''sözde Müslüman''dan daha Müslüman ve yürekli olduğunu düşündüğüm Ken O'Keefe bir televizyon yayınına bağlandığı şu konuşması sırasında sorduğu ve bence konuşmanın en kritik yeri olan şu soru çok ilginçtir:
''Bana şu sorunun yanıtını verin: Neden DEAŞ olsun, El Nusra olsun, ya da El Kaide bir kez olsun İsrail'e saldırmadı? Bırakın saldırmayı DEAŞ militanları Golan Tepelerinde ve hatta İsrail'de tıbbi tedavi görüyorlar. Sizce bu ne anlama geliyor? Mezhepçi nefretin tohumlarını ek ve ülkeyi umutsuz bir duruma düşür ki bu da planlandığı gibi oluyor..Komik gelebilir ama, DEAŞ’ın yani orjinal adıyla (ISIS'in) açılımı, İsrail Gizli İstihbarat Servesi (Israel Secret Intellingence Service) olabilir. ''


Yayındaki efsanevi konuşmasını şurdan izleyebilirsiniz:
https://www.facebook.com/fatihyazicitr/posts/1573015162725598 (bilgisayardan giriyorsanız şu linki tarayıcınıza kopyalayıp yapıştırın)
http://m.facebook.com/fatihyazicitr/posts/1573015162725598 (telefondan giriyorsanız burdan yakın)
(Ken O'Keefe'nin konuşması için dipnot: Adam çok güzel anlatmış İsrail'in şeytanlıktaki ustalığını. Ama elbette eksik anlatmış. Zira İsrail ve siyonistlerin bu planı başlatıp sürdürmelerinin temel kaynağı Müslümanların Kuran'dan uzaklaşmaları, hurafeleri ve rivayetleri din edinmeleri ve böylece mezheplere ayrılıp dinlerini bölmeleridir. Yani ALLAH Mezhepleşmeyi yasakladığı halde mezhep bataklığında yüzen ve kendilerini ALLAH'ın verdiği isim olan ''Müslüman'' yani Türkçesi; ''ALLAH'a teslim olan'' ismi dışında ''Sünni'' 'Şii'' ''Alevi'' ''Vahabi'' ''Selefi'' diye adlandırıp Din'lerini bölen insanlar da en az İsrail ve siyonist finansörler kadar suçludur. Bu insanlar ALLAH'ı dinleyip mezheplerini gömerek; ''Biz sadece Müslüman'ız ve beraberiz'' deselerdi İsrail hangi yarayı kaşıyıp kanatarak Deaş'ı meaşı kullanıp insanlara birbirlerini öldürtecekti? Dolayısıyla bu işin 3 elzem çözüm yolu vardır. 1- Videodaki dürüst adam gibi İsrail'in korsan devlet ilan edilerek bir an önce ilişkilerin kesilmesi. Dost edinilmesini bir kenara bırakın direkt düşman ilan edilerek İsrail'le somut mücadele yollarının aranması. 2- Kendilerine Müslüman diyen insanların; mezhepleşmelerini sağlayan uyduruk hurafe, rivayet ve Peygamberimize bir sürü iftirayı barındıran adis kitaplarını bırakıp, ALLAH'ın kitabına hiçbir beşer kitabını ortak koşmadan mezheplerini gömerek, dinin tek kaynağı olarak Kuran'ı kabul etmeleri ve birlik olmaları gerekir. 3- Bu hurafeler ve rivayetler yüzünden asırlarca ALLAH'ın insanlara verdiği en önemli nimetlerden biri olan Akletmeye; yani ''Akıl''larını kullanıp bilim, sanat, felsefe, teknoloji, sanayi ve iş üreterek İslam'ın ilk bir kaç yüz yılındaki öncü ve dğnyaya örnek günlerine tekrar geri dönmeleri mutlaka şarttır. Yoksa sadece İsrail'i günah keçisi ilan edip, kendi hatalarını düzeltmeden bu konu herhangi bir çözüme asla kavuşamaz, İsrail'in bugüne kadar yaptığı ve yapmaya da devam ettiği gibi devam eder; yani coğrafyamızda savaş, kan, gözyaşı, açlık ve de en önemlisi ''cehalet'' asla bitmez. Kısaca ancak kendi kendimizi kandırmış oluruz.. Her Müslüman önce kendini düzeltmelidir. İhtiyacımız olan şey; bireysel bilgi birikimi ve insan kalitelerimizi artırıp birlik olmak, bölünmemek ve ALLAH'ın ipine sımsıkı sarılmaktır.)
2- Ama Müslümanların birleşmeleri için de;
Yukarda parantez içinde de belirttiğim gibi önce asırlardır gündemlerinden çıkardıkları ''ALLAH'ın kerim kitabı olan Kuran''ı; tekrar gündemlerine taşıyıp anlayarak okuyarak uygulamaları,
İnsana verilen en büyük nimetlerden biri olan "akıllarını" kullanmaları,
Bölünmelerindeki en önemli etmen olan mezheplerini gömmeleri, uyduruk rivayetleri, ve hurafeleri bırakıp sadece Kuran'ı dinin tek kaynağı olarak kabul etmeleri ve bu kitaba başka hiçbir beşeri sözü ortak tutmamalarıdır.

Yani tüm bu bozgunculuğun 2 ana sebebi:
1- Müslümanlar Akıldan ve Kuran'dan uzaklaşıp uyduruk rivayetleri, hurafeleri ve mezhepleri din edinip putperestleşerek bölünmeleri..
2- Dünyada sermayenin önemli bir kısmını elinde tutan İsrail'in Kudüs'ü işgali ve doymayarak tüm Orta Doğu'yu istemesi..
Bunlar giderilmedikçe coğrafyamızda kanın durması asla mümkün olmayacaktır. Müslüman olduğunu iddia eden insanlar; 'akla' ve 'Kuran'a dönmedikçe, eğitim seviyelerini yükseltmedikçe, İslam'ın ilk dönemlerindeki gibi yepyeni ve daha çok bilim adamları, sanatçılar, filozoflar ortaya çıkartamadıkça, yeni teknolojiler icadedemedikçe durmayacaktır da. Çünkü ALLAH kendisinin Müslüman olduğunu iddia eden insanlara torpil yapacağını bildirmemiştir. Aksine şunları söyler:
KURAN 53/39: "Şüphesiz insan için kendi çalışmasından başkası yoktur."
KURAN 8/22 (Enfal 22): "ALLAH yanında, yaratıkların en kötüsü, akıllarını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir."

Yani insanların kendilerini ne olarak nitelendirdikleri önemli değildir. ALLAH'ın evrene koyduğu evrensel kurallara uyanlar ancak bu dünyada bilgiye ve iyiliğe erişirler. ALLAH'a teslim olmak böyle olabilir ancak. Siz hem ALLAH'ın evrene koyduğu kurallara, hem de elinizin altında olduğu halde size koyduğu kurallara uymayacak hem de kendinizi Müslüman(ALLAH'a teslim olan) olarak nitelendireceksiniz öyle mi? Böyle bir şey mümkün olabilir mi? Bu şuna benzer: ''ALLAH evrene kütle çekimi (yer çekimi kanunu) diye bir kanun koymuş. Ama ben şu uçurumdan atlayayım, nasılsa ALLAH beni korur.'' Böyle bir mantık Müslüman mantığı olamaz. ALLAH torpil yapmanın tam aksine; kendi kitabında bunun böyle olduğunu ve ancak bu kurallara uyanlara yardım edeceğini bildirdiğinden; bundan haberdar olanların; uyarılmalarına rağmen bilgiden uzak kalmaları hiç kabul edilemezdir:
ALLAH Yunus 100'de şöyle der: "Ve O aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder."
Ve kendisine inanıp güvenenleri bir çok ayette bilime; evrenin ve yaratılış sürecinin evrelerini araştırmaya teşvik eder:
KURAN 29/20 (Ankebut 20): ‘’De ki: "Dolaşın yeryüzünü ve görün yaratılışın nasıl başladığını! Daha sonra Allah öteki hayatı da işte böyle var edecektir. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.”
KURAN 3/191: (Ali İmran 191)’den: ‘’Onlar ki; ayaktayken, otururken ve uyumak için uzandıklarında Allah'ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: "Rabbimiz! Bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın!’’ ‘’
Uyduruk hadislerin peşinden giderek müşrikleşip (putperestleşip) kan döken Deaş!:
Mesela en meşhur rivayet kehaneti olan İstanbul'un fethiyle ilgili gelecekten haber veren uydurma hadisi ele alalım; Deaş bu uydurma hadisi kendine baz alıp; İstanbul'u biz fethedeceğiz diyor. Veya kıyametten önce savaşın hangi bölgede yapılacağı ve Deaş'ın o toprakları ele geçirmek için insanları katletmesi ile ilgili uydurma hadisler...Oysa Kuran'a bakılsa böyle gaybi bilgilerin ancak ALLAH tarafından bilineceği açıktır. Böyle uydurma rivayetlerle Peygamber'e de iftira atmaktan utanmıyorlar:
KURAN 27/65 (Neml 65): "De ki: Göklerde ve yerde, Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler."
Orta doğuda Sünniler Şiileri, Şiiler Sünnileri katledip duruyor. Türkiye'de de sünniler aleviler birbirleriyle sorun yaşıyor. Bu işten tek çıkar sağlayan ise İsrail oluyor. Oysa Sünni, Şii, Alevi, Vahabi, Selefi melefi ve bunların bütün alt kolları olan mezhepler kendi mezheplerini gömüp Kuran'a dönmedikleri sürece pisliğe ve batı tarafından sönürülmeye mahkum olacaklardır. Çünkü; "kaynak 1 olmadan ümmet bir olmaz!"
Türkiye'de Rivayetler ve hurafelerle sonradan oluşturulmuş/uydurulmuş bir Kuran'sız din tebliğ eden Cübbeli sarıklı şalvarlı, 7. yy. arap coğrafyası ve kültürünün kıyafetini Müslüman kıyafeti zanneden ve ALLAH'ı modacı belleyen yobazların(ki bu kıyafetler Arap coğrafyasında gündüzleri yakıcı çöl sıcağından, geceleri de kum fırtınasından insanları korurdu, ama 2016 İstanbul'unda sanki kum fırtınası veya çöl sıcağı ve kumu varmış gibi bunları giyip dolaşıyorlar); ve onların siyasi destekçileri olan geçmişte Amerika'nın Orta Doğu Projesi'ndeki eş başkanı olduğunu bizzat itiraf eden ve şimdilerde ise Mavi Marmara şehitlerini 3 kuruşa satıp, zalimliği tüm dünyaya aşikar olmuş olan İsrail'le tekrar ''dost'' olduğunu belirten bağnaz zihniyetin ve eski ortakları olan vatan haini Feto'nun; birbirlerinden farkları olmadığı gibi, Deaş'tan da tek farkları; Deaş'ın ALLAH'ın barış, eşitlik, adalet, özgürlük ve kendi doğanıza geri dönme çağrısı olan İslam'ın mesajına sonradan soktuğu ALLAH'ın kitabına tamamen aykırı uydurma rivayetlerle veya Kuran ayetlerini cımbızlayıp işine geldiği gibi çarpıttığı saçmalıklarla asırlardır uygulanan zulümleri uygulayacak imkanlarının olması, bizim yobazların ise Türkiye'nin çağdaş ve laik anlayışının ayakta olması dolayısıyla ülkenin bu şartlarında Kuran'a aykırı uygulamaları uygulayacak imkanlarının olmamasıdır. Laikliğin Kuran'a uyan ve uymayan yönleri vardır, bu tartışılır ama herşeye rağmen bu bağlamda meseleye baktığımızda; Kuran'ın ve gerçek dinin bir nevi koruyucusu olmuştur. Bu da bir gerçektir. Yoksa ülke tam olarak; Feto'lara, Tayyo'lara, Cübbo'lara ve diğer politik yobazların zihniyetine bırakılsaydı şu an yavaş yavaş dönüştüğümüz Orta Doğu'ya çoktan dönüşmüş olurduk. Neyse ki hala bu engelleri aşmaya çalışıyorlar. Bunun için de Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha minnetle analım..Yani kısaca; Dinci yobazlar istedikleri kadar birbirleriyle mücadele etsinler. Birbirlerinden hiçbir farkları yok. Kafa hep aynı kafa. Sizi ALLAH'ın yanında kendilerine de taptırırlar ve bunun için sürekli Peygamberimizi rüyalarında gördüklerini veya evliyalarla görüştüklerini iddia ederek beyninizi yıkamaya çalışırlar..
Bu bağlamda; Kuran merkezli gerçek dini tebliğ etmenin değeri umarım bir kez daha anlaşılmıştır.
Ayrıca şunu da söyleyelim ki bazı insanların kafasında şüphe kalmasın..Şimdi aranızdan bazı aklı evveller çıkıp diyecektir ki; ‘’Sen boş konuşuyorsun, Deaş gerçek Müslüman onlar Kuran’a tam uyuyorlar, ve İslam terörizm demek, asıl siz uymuyorsunuz, barış adalet filan diye bizi yiyorsunuz..’’ Peki aranızda içinden bu cümleyi kuran cahil ateistlerin de olduğunu biliyorum. O yüzden hadi beraber bakalım Kuran’a göre Deaş’ın son yaptığı canilik olan asker yakma eylemi Kuran’a uygun muymuş yoksa tam olarak Kuran’a aykırımıymış görelim.
Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor; ALLAH’ın izin verdiği ve Kuran’da bahsi geçen tek savaş ise; ancak size karşı savaş açanlara ya da masum insanlara zulmedenlere karşı yapılan savaştır. Bu da ancak gerçek düşmana karşı olabilir. Onların paralı kuklalarını yok etmekle olmaz. Eski kuklalar gider yenileri gelir. Yani nefs’i müdafa. Bu da doğadaki en temel kuraldır. Siz kedinin kuyruğuna basmaz veya yavrusuna zarar vermeye çalışmazsanız o da size tırmık atmaz. Bu bağlamda Kuran’da; ‘’BİR CANA KIYMANIN NE ANLAMA GELDİĞİ’’ ve ‘’BARIŞÇILIK VE SADECE SAVUNMA SAVAŞI’’ Prensipleri apaçıktır. Bknz:
KURAN 5/32 (Maide 32)'den: ''Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.''
KURAN 2/208 (Bakara 208): ‘’Ey iman edenler! Hepiniz birden barışa giriniz! Sakın şeytanın peşinden gitmeyiniz. Çünkü o size apaçık bir düşmandır.’’

KURAN 60/8-9 (Mümtehine 8-9): ''ALLAH, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. ALLAH adaletli davrananları sever. Ancak ALLAH, sadece, sizinle din uğrunda savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve sizi çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar. Onları dost edinenler zalimlerdir.''
Yani onlar sana durduk yere saldırıp savaş açarsa, canına, ailene, ülkene, çocuklarına kastederlerse o zaman da asıl savaşmazsanız yanlış yapmış olursunuz, çünkü ALLAH'ın dinini yaşayabileceğin toprağın, ailen, arkadaşların, işin, evin tehlikeye giriyor ve onları korumak zorundasın. bknz:
KURAN 22/39 (Hacc 39): ''Zulüm ve haksızlığa uğratılarak kendisine savaş açılan kimselerin, karşı koyup savaşmasına izin verildi. Allah onlara yardım etmeye elbette kadirdir.''
KURAN 9/13 (Tevbe 13): ''Andlarını bozan, elçiyi sürmeye yeltenen ve sizinle (savaşı) ilk defa başlatan topluluğa karşı savaşmıyacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? İnanıyorsanız asıl çekinmeniz gereken ALLAH'tır.''
KURAN 2/190 (Bakara 190): ''Size karşı savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın, fakat saldırganlık yapmayın!/Haddi aşmayın. Allah saldırganlık yapanları/haddi aşanları sevmez.''
Dikkat edin ne diyor? Size karşı savaş açanlarla savaşın diyor. Durduk yere değil. Ancak karşı taraf bize saldıracak ki, yani savaş açacak ki siz de o zaman savaşabiliriz..Ve sonuna da saldırgan/haddi aşan tarafın siz olamayacağınızı, ALLAH'ın saldırganları/haddi aşanları sevmediğini, yani savaşın bile onuru ve adaleti olması gerektiğini, erdemli yapılması gerektiğini ve haddin asla aşılmaması gerektiğini söylüyor…Neden? Çünkü bu din ALLAH’ın dini..Sana savaş açan, savaştığın insanlar da ALLAH’ın kulları…Belki senin bu erdemli tavrından utanır, örnek alırlar da kalpleri ısınır, İslam’a gelirler diye, ya da merhamet diye…Yani her zaman esas olan; Barış..Öncelik barışın..Peki bu ne demek? Bu şu demek: Öyle ‘’ganimet elde etmek, cariye kazanmak veya dini yaymak’’ gibi bahanelerle kimseye savaş açamazsınız. Savaş ancak zalimlere karşı açılabilir. Zira yer yüzünde; zorla ülkelerine girilip, evlerine ailelerine kastedilip kılıçla silahla din kabul ettirilmeye çalışılarak dikte edilen bir dini kimse kabul etmez, zaten böyle bir din de evreni ve tüm insanlığı yaratan varlığın dini olamaz. Zaten o yüzden de ALLAH’ın dinde zorlama yoktur dediği şu hükümler açıktır:

KURAN 2/256 (Bakara 256): ''Dinde zorlama yoktur. Artık doğru, yanlıştan ayrılmıştır. O halde tağutu/insanı Allah'tan uzaklaştıran her şeyi inkar edip Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam kulpa tutunmuşlardır. Zira, Allah her şeyi işitendir; her şeyi bilendir.''
KURAN 88/21-22 (Gaşiye 21-22): ''Artık sen öğüt ver! Sen ancak bir öğüt vericisin. Sen, onlar üzerinde bir zorba değilsin.''
Bunun tek alternatifi o gideceğin ülkede zulme ve haksızlığa uğrayıp ALLAH'ım yok mu bize yardım eden diyen mazlumların bulunması durumudur ki bu durumda da zaten yine masumlara zulmederek ilk saldırıyı onlar yapmış oluyor. bknz:
KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryad eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hâlâ ALLAH yolunda savaşmıyorsunuz?''
Kısaca bir Müslüman; mutlak barışçı, eşitlikçi, adaletin, özgürlüğün temsilcisi ve çocukken izlediğimiz çizgi filmlerdeki süper kahramanlar gibi olmak durumundadır. Önce kendisini korumalı, sonra da diğer tüm masumları..
Bu temel ve çok hayati bilgiyi verdikten sonra; sorumuza geri dönelim..Neydi soru? Deaş’ın 2 askeri yakma eylemini Kuran açısından değerlendirmek: Şimdi öncelikle Deaş’ın yaptığı savunma savaşı değil, bu 1. İsrail’in taşeronluğu ve İslam’ın imajını zedeleme savaşında. Yani ALLAH’ın deyimiyle münafık(iki yüzlü), kafir(inkarcı-gerçeği örten/gizleyen) ve müşrikler(ALLAH'tan başkasına ilahlık casfı veren, orrak koşan, O'na has özellikleri başkalarına/başka şeylere yükleyen). Hadi bunu geçtik diyelim ki sadece başlarındakiler böyle, alt kademede sonradan örgüte girenler kandırılmış deseniz bile şurda yine tosluyorlar: O yakılan 2 Türk askeri; hem Kuran’a göre, hem de uluslar arası savaş prosedürüne göre ‘’Savaş Esirleri’’ konumundaydılar. (Kaldı ki bu şart Deaş için geçerli olamaz zira kendileri herhangi bir ülke kurmuş filan değillerdir, bu sadece kendi iddialarıdır, yine de biz öyle olsaydı bile ne olacağını söyleyelim) Kuran’da savaşta ele geçirilen esirler; karşılıksız bir şekilde ya da bir fidye karşılığı salınmalıdır(KURAN 47/4).
KURAN 47/4 (Muhammed 4): "Savaşta inkarda direnip (onu dayatanlarla) karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın. Sonra onları ya bir lütuf olarak karşılıksız veya fidye karşılığında serbest bırakın. Savaş durumu kalkıncaya kadar/savaş sona erdiğinde bunu uygulayın. ALLAH dileseydi sizi savaş derdinden kurtarırdı; ancak O sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. ALLAH yolunda öldürenlere gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmayacaktır."
Yani sıcak savaş sırasında size saldırıp canınıza kastedenleri öldürebilirsiniz. Esir aldıysanız asla savaş esirlerini öldüremezsiniz! Veya köleleştirilemezsiniz! Mutlaka serbest bırakacaksınız. Hatta karşılıksız yani fidyesiz serbest bırakmak öncelikli öneri. Ama siz fidye karşılığı serbest bırakma seçeneğini seçerseniz; ancak fidyelerini ödeyene kadar sizin için çalışabilirler. O da insani koşullarda. Asla eziyet dahi edemezsiniz. (Bu fidye; bir bilginin aktarılması veya öğretimi, bir bilgiyarar veya belirlenen maddi bir bedel olabilir, çünkü normal bir savaşta Müslümanlar’ın sadece kendilerini savunmak için savaşmalarına izin verildiğinden, esir alınanlar saldırganlar safında savaşanlar olurdu ve bunların verdikleri maddi ve manevi zararı tazmin etmeleri gerekirdi ama burda tam tersi bir durum var, saldırganlar Deaş’lılar.)..Onlar ise hem savaştayız deyip, hem de savaş hukukuyla ilgili bu net ayeti es geçerek; sözde KURAN 42:40: ’’Bir kötülüğün cezası, ona denk bir cezadır.’’ Ayetini sözde delil alıp insanları canice yakmak için bu ayeti kullanıyorlar. Halbu ki ne alakası var. Bu durum savaş olmadığı zamanlarda veya sıcak savaş esnasında geçerlidir. Esir aldıysan savaş esirliği hukuku geçerlidir. Yani esirlerle ilgili hüküm açıktır. Ayrıca hatalı veya kural tanımadan işlerine geldiği gibi delil aldıkları ayetin 2. Kısmı da şöyle demektedir: ‘’Kim affeder ve barışı sağlarsa, onun ödülü ALLAH'a aittir. Doğrusu ALLAH zalimleri sevmez.’’ Ama bunlar en başta da dediğim gibi uyduruk hadisler yanında, Kuran ayetlerini de cımbızlayıp işlerine geldikleri gibi zulümlerine alet etmeyi biliyorlar ancak..Deaş, İsrail’in paralı kuklası olmasaydı ve samimi gerçek Müslümanlardan oluşsaydı; o zaman 47/4’ün gereğini yapmaları gerekirdi. Ama yapmadılar. Hem esir aldıkları kişileri öldürdüler, hem de bunu canice bir biçimde yaptılar. Bunlar bırakın Müslüman’ı; insan dahi olamaz. Ancak şeytanın cahil askerleri olabilirler. Zaten yaptıkları katliamların ortadoğunun ortasında gayet profesyonel bir prodüksiyonla yapmaları, kamera çekimleri ve Amerikan style montaj bile her şeyi çok güzel anlatıyor.
Zaten en basit manada düşündüğümüzde; madem Deaş Müslüman olduğunu iddia ediyor ve savaşma gücü ve isteği var; o zaman İsrail'in; Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs'ü içeren Filistin'i hala adım adım işgal etmeye, orda acımasızca masum Müslüman çocukların, kadınların, erkeklerin kanlarını dökmeye devam ettiği gün gibi aşikarken ne işleri var Suriye'de? Önce gidip Filistin'e destek verseler ya..Orda zalim İsrail'e karşı savaşsalar ya..Yoksa onların yaptıklarını zulüm saymıyorlar mı? Veya patronları zaten onlar diye kıyak mı geçiyorlar? Burdan uyanın bunların tamamen İsrail'in uşakları olduklarına..Savaşanlar da eğer gerçekten samimilerse; emirlerine uydukları insanların onları nerelere sürüklediğine burdan uyansınlar...Çünkü başları; Müslüman görünüyor ama kesinlikle değiller, sadece öyleymiş gibi davranıyorlar. Yani ''iki yüzlüler''..İslami literatüre göre; net olarak ''Münafıklar'' tabir ettiğimiz kesimden oldukları yukarda da belirttiğim delillerle sabit ve açıktır....
Gelelim bize..Başta da dediğim gibi savaşılacak olan aslında kim??? Bu çok iyi seçilmelidir. İpleri elinde tutanlar mı yoksa iplerin ucundakilere mi enerjimizi daha fazla harcamalıyız? Elbette bu leş kargaları yok edilmeli ama, enerjimizin büyük kısmını kuklacıları yok etmeye veya sürmeye harcamalı diyorum ben. Zira bataklık evinizin yanındaysa; o bataklığı kurutmaya çalışmak yerine elinize bir sürü sineklik alıp sürekli sivrisinekleri öldürmekle uğraşırsanız asla başarıya ulaşamayacağınız gibi kendi kendinizin zihinsel, ekonomik, bilimsel ve ruhsal gelişimini de engellemiş olursunuz. Yukarıyı hatırlayın! Bataklığın amacı; insanların ayırıp bölmek, cahilleştirmek, kaosu daim kılmak, açlık ve savaşı canlı tutmak ki insanlar bir şeyler üretemesin, aklını kullanamasın ve sürekli birbirlerini bitirsinler diye..
Ve sorun sadece bu cübbeli sarıklı, fetolu metolu kendilerini veya evliyalarını ALLAH'ın ortağı olarak gören şirk tarikatlerinde de değil. Sorun daha geniş çaplı..Mesela benim sevdiğim değerli bir İslam düşünürü olan Mustafa İslamoğlu olay sonrası şunları söylemiş:
''İmam - Hatip ve İlahiyat müfredatı değiştirilmedikçe bu memlekette geleceğin ışidçileri yetişmeye devam edecektir. #TerörAcziyettir'' Mustafa İslamoğlu

Zira bu sözün nedenini tahmin etmek zor değil. Mezhepçi aynı kafalar burda da biraz daha hafifletilmiş şekilde karşımıza çıkıyor..Ama gerçekleri söyleyenleri birileri hep silmek ister..O yüzden de Kuran odaklı gerçek İslam'ı; insanlara sürekli anlatmaya çalışan; Mustafa İslamoğlu, Edip Yüksel, Mehmet Okuyan, Abdülaziz Bayındır, Bayraktar Bayraklı, Yaşar Nuri Öztürk, Caner Taslaman ve şu an çok göz önünde olmayan ama fikirleri Kuran'la büytük ölçüde örtüşen ve yakın zamanda daha da öne çıkmasılarını umduğum Erdem Uygan, Emre Dorman, Mustafa Arıcan Ayas, Erhan Aktaş ve İsmail Hakkı Başdağ gibi isimler yazdıkça; birileri onları silmek isteyecektir..Geçmişte de onları silmek isteyen bağnaz kafaların ataları; Muhammed Esed'i silmek istemişlerdi. Yahudiyken Müslüman oldu diye..Halbu ki adama daha da değer vermeleri ve şunu söylemeleri gerekirdi: ''Sen bu yanlış dini bırakıp ALLAH'a teslim oldun, bu büyük bir cesaret örneğidir''. Ama bunu söylemek yerine adama; Yahudi casusu muamelesi yapmışlardı. Halbu ki adam Müslüman olduktan sonra ailesini terketmişti ve bu yüzden de Nazi kamplarına götürülmekten kurtulmuştu. Ama ailesi orda ölmüştü. Söz açılmışken; Muhammed Esed'in Kuran meal-tefsir çalışması olan 'Kuran Mesaj'ını, Edip Yüksel ve mutlaka okumanızı öneririm. Hatta şu siteden ayet içlerinde dipnotlarıyla beraber okuyabilirsiniz:

kuranmeali.com
Diğer önerdiklerim:
Edip Yüksel'in 'Mesaj' isimli Kuran çevirisi ki onu da şurdan dipnotlarıyla beraber okuyabilirsiniz:
quranix.org
ve Mustafa Arıcan Ayas'ın 'Kuran iklimi' çalışması:
kuraniklimi.orgfree.com
Kısaca tüm dünyada; Müslüman olduğunu iddia edenler; mezhep putlarını kırabilip ALLAH'ın yasakladığı mezheplerini gömerek, Din'in tek kaynağı olarak Kuran'ı kabul edebilirlerse ve bu kitapta buluşıp birlik olurlarsa, kendilerine ALLAH'ın verdiği ismin dışında başka herhangi bir ek isim koymazlarsa, bilim, sanat, fikir, iş, tarım, sanayi, teknoloji üretirlerse, tamamiyle barışçı olup kendilerine saldırılmadığı sürece kimseye savaş açmazlarsa; yani barışçı, eşitlikçi, tam olarak herkese adil, özgürlükçü olmayı başarabilirlerse; işte o zaman bu çark tersine dönebilir ve zalim unsurları coğrafyadan kovabilirlerdir. Zira ALLAH; sünni şii alevi vahabi selefi gibi saçma sapan mezhep isimlerini kabul etmez. Tek kabul ettiği isim 'Müslüman' = yani; 'ALLAH'a teslim olan'dır. Onun dışında veya onun yanında ek olarak kullanılan diğer bütün isimler batıldır ve Dini bölme teşebbüsüdür. Bu tür isimlerle Dinlerini bölenlerin ise Peygamberimizle hiçbir alakalarının kalmayacağını ise kerim kitabında açıkça belirtmiştir:
KURAN 6/159 (Enam 159): ''Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.''
KURAN 30/32 (Rum 32): ‘’Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.’’
KURAN 22/78(Hacc 78)'den: ''Elçinin size tanık olması, sizin de halka tanık olmanız için, sizi, daha önce de şimdi de 'müslümanlar = teslim olanlar' olarak adlandıran O'dur.''
KURAN 41/33 (Fussilet 33): ''Allah'a çağırıp/yakarıp hayra ve barışa yönelik iş yapan ve "Ben, Müslümanlardanım/Allah'a teslim olanlardanım" diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?!''
KURAN 3/103 (Ali İmran 103): ‘’Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yolu bulasınız.’’

Selamlar
Adı muzik ve ötesi olan bir sayfadanda dinimizi öğrenmek için bu hocaları seçmesinden başka birşey beklenemezdi😒
YanıtlaSil