13 Temmuz 2025 Pazar

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE sözünün arka planı nedir? Bu Aslında Ne demek?

 NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE sözünün arka planı nedir? Bu Aslında Ne demek? 



Öncelike bilinmeli ve kabul edilip sindirilmeli ki, burası Türk Yurdu…Yani Türkiye. Burayı da, buranın temeli ve öncülü olan diğer Türk yurdunu da biz kurduk. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! Birilerinin algıladığının aksine ırkçılık değil, tam aksine bu şerefi Türk olmayanlarla da paylaşma sözü ve sloganıdır…İddia edildiği gibi olsaydı Atatürk; NE MUTLU TÜRK OLANA! derdi. Ama öyle demedi. Ve Osmanlı Devleti’nde; kurucu unsur Türkler olmasına ve padişahların da kökenlerinin Türk olmasına rağmen; Türkiye kurulana kadar asıl Türkler örselendi, Türklük hor görüldü, Türkçe aşağılandı. Arapça ve Farsça övüldü. İnsanlar araplaştırıldı. Osmanlıca denilen Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe’nin üzerine çöktüğü melez dil; bu örselemenin sonucudur zaten. Oysa bakın mesela Yunus Emre’nin diline..Bakın Selçuklu dönemine, ne kadar arı duru temiz bir Türkçe…Ve bugün kullandığımız Türkçe’ye de pek yakın…



Ve kürt aşiretleri de; liderleri, yanındakiler ve aileleri dışında kendi halklarını; yani diğer kürtleri hor görüp sömüren feodal yapı; Yavuz’dan beri sadece kendi içlerinde değil, Türkleri de dizginlemek için desteklendi. Türkler; Osmanlı döneminde; 600 yılın son 250-300 yılında yavaşça devlet yönetimdeki görevlerinden el çektirildiler..Ve devşirme sistemiyle yabancılar üst görevlere getirildi. Çünkü Osmanlı ailesi de Türk kökenli olduğundan, diğer Türk obalarından Türkler göreve getirildiklerinde, kurucu unsur ve halkın çoğunluğu olmalarından dolayı, padişah ve ailesi kolay kolay görevden atamıyorlardı.Ama devşirmelerin arkaları olmadığından en yüksek göreve de gelseler, padişah istediği anda görevden atıp kellelerini alabiliyordu… 




Bu Türk örselenmesi ve Kürt aşiretlerinin baskılayıcı olarak desteklenmesi, nerdeyse modern Türkiye kurulana kadar sürdürüldü…Sonrasında Osmanlı Devleti; sosyolojik, bilimsel ve tarihi gelişmelere ayak uyduramayıp, çeşitli iç ve dış sebepler ve dışardan satın alınan pek çok vatan hainlikleri yüzünden zayıflayarak, Emperyalistler tarafından topraklarımıza göz dikildiğinde ve yavaş yavaş parçalanmaya başladığında ise; Türk Kurtuluş Savaşını gerçekleştirdik. Atatürk, Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy ve beraberlerindeki diğer vatansever Türkler büyük bir cesaret, kararlılık ve insiyatif alarak; kurucu unsur olan Türklere; kaybettirilen şeref ve onurlarını geri kazandırdı. Daha doğrusu o dönemki tüm Türkler; bu devletlerin kurucu unsurları olarak şeref ve onurumuzu Atatürk’ün ve diğer değerli komutanlarımızın önderliğinde; tüm emperyalist ve işgalci güçlere ve onların içerdeki kullalarına karşı geri kazandık..Ve Türk olmayan diğerleriyle de bu onuru paylaşmak için; “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” dedik…İşte bu sözün arka planı budur…


Emre Baransel

23 Mayıs 2025 Cuma

Suçlara Adil Cezalar Verin!

 


Çete üyelerinin az ceza verilsin diye yedirdiği paralara tamah edecek kadar onursuz olmayın…


Ülkemizde iyice yaygınlaşan bu cezasızlık algısı sebebiyle çocuklar, gençler, kadınlar, erkekler; her kesimden insan sokaklarda evrimlerini tamamlayamamış, insan demeye bin şahit gereken saçma sapan tipler tarafından rahatça yaralanıyor veya öldürülüyor..Bu olayların faillerinin ise çoğunun; defalarca aynı suçları işledikleri halde beraat ve tahliye kararları almaları, tutuksuz yargılanmaları veya kimsenin içini soğutmayacak düzeyde hafif cezalar almaları ve sonrasında tekrar toplum içine salınarak sokaklarda rahatça dolaşmaları artık dayanılmaz bir hal almış durumda..Hatta daha geçen ay, bu tarz suçları işleyenler için af çıkarılacağı bildirildi…Amaç ne??!!…


Bu trajik durumun son kurbanlarından biri ise Mattia Ahmet Minguzzi kardeşimiz…Kadıköy’deki eskicilerden kaykay malzemesi bakarken, sebepsiz yere 2 tip tarafından bıçaklanarak öldürüldü…O’nun gibi daha niceleri var…Malesef mahkeme; Ahmet’in öldürüldüğü bıçağı, yasaklı aletler niteliğinde saymayıp, olayın öncesinde parkta aynı şahıslarla yaşanan tartışmaya ait kamera kayıtlarının ise zaman aşımına uğrayıp silindiğini bildirmiş..


Hayatının önemli bir dönemini Kadıköy sokaklarında bu tarz tiplerle kavga ederek geçirmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki; bu tipler aslında çok korkak olurlar. O yüzden de asla yalnız ya da cepleri boş dolaşamazlar. Bir kavgaya asla delikanlı gibi teke tek ve yumruk yumruğa giremezler. Mutlaka yanlarında yancıları veya ceplerinde emanetleri olur..Ve sebepsiz yere insanlara sataşmaktan zevk alırlar…Bu psikopatları toplumdan soyutlayıp, emsal ve ibret olsun diye çok sağlam cezalar vermediğiniz takdirde bu olayların sonu gelmeyecektir…Bunu yöneticiler yapmıyorsa, kendimce bunu protesto edip, Ahmet kardeşimizin olayını baz alarak, meseleye dikkat çekmek istiyorum…



Ahmet’in gözünün altındaki “siyah iz” bu protestonun simgesi olsun…


#suçlaraadilcezalarverin

#MattiaAhmetMinguzzi



28 Ekim 2023 Cumartesi

Cumhuriyetimizin 100. Yılı...

Güzel dostum..İçimde bir ruh var…Görebiliyor musun? Zoru görünce kaçmayan…Acı çeken insanları yalnız bırakmayan…”Ne halleri varsa görsünler, ben gidiyorum” demeyen. Sorun neyse üstüne gidip beraber çözelim, zorlu yolu beraber yürüyelim diyen 100 yaşında dev bir ruh…Özgürlüğü karakter edinmiş, bağımsızlık dışında bir sistemi kabulenmeyen…Tanıdın 

mı O’nu?


Türkün görünmez karakteri…Reddedilemez bir içgüdü bu…Sen de hissediyorsundur. Erdemin en üst seviyesi…Ancak bu yüksek karakterin iyi niyeti suistimal edilirse, kafese kapatılmaya çalışılırsa ya da cahilce sömürülmeye kalkılırsa; koskoca bir devrime dönüşür ve bu Türk Devrimi’nin ateşi tüm düşük karakterli gözünü para, işgal ve kan bürümüşleri yakıp kavurur…Ve sonra tekrar suya dönüşüp yolunu bulur…Barışı şiar edinip durmadan akar durur…



“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke…Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar…Yıllarca süren savaş…Ondan sonra; içerde ve dışarda saygıyla tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet.. Ve bunları başarmak için aralıksız devrimler…İşte Türk genel devriminin bir kısa deyimi…”


Mustafa Kemal Atatürk



Atatürk’ün yukarda Türk Devrimini anlattığı tablodaki ülke tanıdık geldi mi?…Dün İstanbul’a, İzmir’e, Çanakkale’ye, Kars’a göz diken aşağılıklar; bugün Gazze’yi, Kudüs’ü hedef alıyorlar..Filistin’in durumu malum olduğundan Cumhuriyet’imizin 100. yıl’ı malesef buruk bir sevinçle geçiyor..Bir yandan 100 yıldır 100’lerce badireye ve pek de hazetmediğimiz kişilerce yönetilmemize rağmen, yine de ülkemizi ve cumhuriyetimizi koruyabilmiş olmamızın sevinci, diğer yandan da dünyanın en aşağılık terör örgütü olan İsrail’in masum insanların ülkelerini, evlerini 70 yıldır işgal edegelmesi, onları katletmesi yetmezmiş gibi, en sonunda da şimdi bitmek bilmeyen, tarihin en acımasız soykırımlarından birini her akşam canlı yayında işlemesi ve en kötüsü de tüm insanlığın bu ağır zulme seyirci kalacak kadar iğrençleşmesi ve onursuzlaşması…





Bazıları hala sömürgecilerin bize dayattığı sistemin algısal rüzgarına kapılarak; İngiltere’nin yapay olarak getirip zorla kurduğu İsrail’i bir devlet, Hamas’ı da terör örgütü olarak görme eğiliminde malesef. Hayır dostum! Tam aksine! Terörist olan; insanların ülkelerine çöküp işgal eden İsrail, Hamas ise o ülkenin öz çocuklarının kurtuluş ve özgürlük mücadelesini verenlerdir…Benim de ülkeme İngilizler gelip işgal etmeye çalışsaydı; ben de kurtuluş ve direniş ordusuna katılırdım. Henüz yoksa da kurardım..Aynı Atatürk gibi..Kuva-yı Miiliye gibi..Her ilde kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri gibi…





Bunların hepsi yine Filistin'de olduğu gibi başını İngilizlerin çektiği işgalcilere karşı kurulmuş örgütler..Atatürk Amasya'ya indiğinde direkt ilk sorduğu soru buydu; “Sizde Müdafa-i Hukuk Cemiyeti var mı? Yoksa hemen vakit kaybetmeden diğer iller gibi siz de kurun”…




Demek size göre bu örgütler de, Atatürk de teröristti öyle mi? Ki kaldı ki kendi devleti de; yani daha doğrusu yıkılmak üzre olan Osmanlı devleti’nin kalıntıları içinde İngilizlere boyun eğmeyi yeğleyen vatan hainleri Atatürk'ü; “Eşkiya”; yani bugünkü terminolojiyle “Terörist” ilan etmişlerdi…


ve onlara göre İngilizlere karşı savaşılamaz, zafer kazanılamazdı ve bu yüzden de sömürgeleri olmak elzemdi..Yani kafaları köle kafası olduğundan tamamiyle sözde iyi niyetle böyle düşünüyorlardı(!) 




Tesadüfe bak ki bugün Filistin için savaşmayan İsrail'in güdümündeki Filistin yönetimi ve sözde Filistin ordusu da aynı şeyi Hamas'a yapıyor. Demek size göre Atatürk de bu örgütleri kurmamalı, savaşmamalı, ve İngiizlere teslim olan Osmanlı Devleti yönetimine boyun eğmeliydi, öyle mi? İşte sizin bu kafanız müstemleke kafası. Köle kafası yani. 



Atatürk bu anlayışı delip geçeli işte tam 100 yıl oldu! Yaşasın Cumhuriyet!




Her zaman söylerim. Sırf Avrupa değil, genel olarak batının ekonomik gelişiminin kaynağı; “medeniyet” değil, “sömürü”dür. Atatürk böyle bir medeniyet anlayışını; ister sömüren istsr sömürülen olsun, Türk Milleti’nin erdem ve onuruna uygun görmemiştir. O’nun bizim önümüze koyduğu medeniyet anlayışı; hem modernitenin en üst düzeyini, hem de vicdan ve erdemin en yüksek seviyesini içerir. Göktürk’lerden gelen anlayışın geliştirilmiş hali…İşte bir Türk’e yakışan da bundan başkası değildir. Bu bağlamda; “Ya İstiklal, Ya Ölüm!” ve “Yurtta barış, Dünyada barış…” anlamlarını ve çağlarını her anlamda aşan söylemlerdir…


Emre Baransel

24 Ekim 2023 Salı

Filistin-İsrail sorununu çözmek için Devletimizi Yönetenlere naçizane bir önerim var: Suriyeli’ler…

Filistin-İsrail sorununu çözmek için Devletimizi Yönetenlere naçizane bir önerim var: Suriyeli’ler…



Ülkemizdeki mülteci Suriyeli sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte malum çok fazla…İsrail’in ise Filistin’de işlediği artık adına soykırım diyebileceğimiz katliam ve işgaller ortada. Sözde Müslüman ülkelerin kınama dışında pek birşey yapmadıkları da açıkken; burda hem bölgenin yakın bir zamanda bizim sınırlarımız içinde olması dolayısıyla tarihi bir sorumluluk olarak, hem insani ve vicdani limitin çoktan aşılması sebebiyle, hem de Kudüs’ün biz Müslüman’lar için kutsallığı söz konusuyken; eski topraklarımızda barışı sağlamak garantör ülke konumunda Türkiye’ye düşer diye düşünüyorum..


Her ne kadar Siyonist yayılmacılık meselesi uzun vadede kesinlikle milli bir mesele olsa da (Çünkü Siyonist yayılmacılık ve getirisi olan İsrail’in işgalleri eğer başarabilirlerse Filistin’le kalmayacak, kafalarındaki Arz-ı Mev-ut; yani kendilerine vaadedilmiş topraklar olarak gördükleri yerler; Filistin’den sonra bölge ülkelerin ve en sonunda bizim de topraklarımızın bir kısmını kapsıyor. Zaten Pkk’ya yıllardır tam olarak bu yüzden her türlü desteği veriyorlar. Dolayısıyla çocuklarımız ve torunlarımız İsrail’li canilerle uğraşmasın istiyorsak; yılanın başını küçükken ezmek gerekir…) Ama buna şu anda tam olarak milli bir mesele de diyemeyeceğimiz için; Mehmetçiğimizi oralara yollamayın diyenler de kısa vadede kendilerine göre haklı olabilirler…



Bu durumda bence bir kanun çıkarılıp; 12 senedir ülkemizde yaşayan ve bir türlü gitmek bilmeyen Suriye’li mülteciler Filistin’e gönderilmek üzre kritik bir çözüm olabilir. Eli silah tutan 20-50 yaş arası Suriyeliler toplanıp kendilerine 2 seçenek sunulabilir. 1- Ya Aileleriyle birlikte ülkelerine geri dönmek. 2- Ya da Orduya katılarak belli bir süre eğitim alıp Türkiye’nin Barış gücü olarak Filistin’e, gerekirse İsrail’li işgalcilere karşı Arap kardeşleriniz için savaşmak üzre gönderilmek…Doğal olarak bazıları ülkelerine dönmeyi, bazıları da Filistin için orduya katılmayı seçecektir. Her 2 seçenekte de Türkiye kazanır. 2. seçeneği seçenleri bir nevi Türk ordusuna bağlı taşeron askerler olarak düşünebiliriz…Kendilerine motivaston olarak da; barış gücü olarak orda bulunurken; İsrail askerlerinin saldırılarına uğrarlarsa onlarla savaşmaları ve kazanırlarsa da etkisiz hale getirilen işgalci İsrail’lilerin boşalan evlerine yerleşebilecekleri vaadedilebilir…



Böylece tek bir doğrusal hareketle pek çok problem çözüme kavuşturulur. Hem İsrail’in işgal ve katliamları önlenir, hem biz böyle devasa bir zulme sessiz kalmamış oluruz, hem de ülkemizdeki mülteci sorunu çözülür. Tek taşla kuş sürüsü! Gerekirse İslam işbirliği teşkilatından veya dünyanın herhangi bir yerinden asker ve maddi destek, mühimmat göndermek isteyen ülkelerden gelen askerler de bu orduya katılabilir. Amerika mı? E garantör ülkenin barış gücü olarak oraya gidiyoruz ya….Hem Filistin hem de İsrail’lilerin güvenliğini sağlamak yollanan askerlerin temel amacı olacak. Maksat Osmanlı’lıksa alın size Osmanlı aklının kralı. Osmanlılar cephenin en önüne delileri yerleştirirlermiş…Anlayana…





30 Ağustos 2022 Salı

30 Ağustos Zafer Bayramı


 

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun. 


Kuran’a göre Müslüman’lar(Sadece Tanrı’ya teslim olan barışçılar); asla saldırgan-savaş açan, işgal eden taraf olamazlar. Eğer birileri hem Müslüman olduğunu iddia edip hem de durduk yere, ya da ganimet elde etmek için veya dini şiddet kullanarak yaymak gibi Tanrı’nın asla onaylamadığı şeylerle başkalarına savaş açıyorsa onlar kesinlikle Kuran’ın hükümlerini çiğnemiş demektir. Yani kısaca 

Kuran’ın temel prensiplerinden biri, “Barışçılık ve Sadece Savunma Savaşı”dır. Çünkü dünya üzerindeki tek haklı savaş; size ya da masum insanlara saldıranlara karşı ülkenizi, kendinizi, ailenizi, dininizi, onurunuzu ve zulme uğrayan insanları korumak ve yine aynı şekilde kimsenin de bu değerlerine saldırmamaktır…Zafer ancak bu şekilde gelirse gerçek bir zaferdir…


KURAN 22/39 (Hacc 39): ‘’Kendilerine savaş açılanlara, zulme uğramaları yüzünden, savaş izni verildi. Hiç şüphe yok ki Tanrı, onlara yardım edecek güce sahiptir.’’


KURAN 2/190 (Bakara 190): ''Size karşı savaş açanlarla siz de Tanrı’nın yolunda savaşın, fakat haddi/sınırı aşmayın/saldırganlık yapmayın! Tanrı haddi aşanları/saldırganlık yapanları sevmez.''


KURAN 60/8-9 (Mümtehine 8-9): ''Tanrı, din uğrunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara adaletli davranmanızı yasaklamaz. Tanrı adaletli davrananları sever. Ancak Tanrı, sadece, sizinle din uğrunda savaşan, sizi yurdunuzdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmanızı yasaklar. Onları dost edinenler zalimlerdir.''


KURAN 4/75 (Nisa 75): ''Size ne oldu ki 'Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden kurtar, bize sahip çık, bize yardım et,' diye feryat eden ezilmiş erkekler, kadınlar ve çocuklara rağmen hala Tanrı’nın yolunda savaşmıyorsunuz?'’


KURAN 8/61 (Enfal 61): ‘’Onlar barışa eğilim gösterirlerse sen de ona eğilim göster ve Tanrı’ya güven. O, İşitendir, Bilendir.’’


KURAN 2/208 (Bakara 208): "İnanıp güvenenler! Hepiniz birden barışa girin! Şeytanın adımlarını izlemeyin; çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır."


KURAN 10/25 (Yunus 25): ‘’Tanrı barış yurduna çağırır ve dileyeni dosdoğru bir yola yöneltir.’’


KURAN 5/32 (Maide 32)'den: ''Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.''

1 Haziran 2022 Çarşamba

Cumhurbaşkanına Hakaretten 1.2 Yıl Hapis Cezası Aldım





Merhaba, bu harika yaza; tam da Gezi’nin 9. yıl dönümünde, Cumhurbaşkanına hakaretten muhteşem bir 1.2 yıl hapis cezası + 15 bin lira da para cezası hediyesiyle girdim. Eğilip bükülmedim. Binbir şekle girip omurgamı kıvırmadım. Şarkılarımda genç insanları uyuşturucu kullanımına özendirmedim, kimseyi şiddete çağırmadım. Sadece politik görüşlerim ve söylemlerim yüzünden, yani “Fikirlerim” yüzünden ceza aldım. O yüzden bu tip insanlarla beni karıştırmayın ve aynı kefeye koyup olayı genelleştirmeyin lütfen. Düşünce Özgürlüğü malesef ülkemizde büyük bir sorun…Bu arada sevinenlere bir de kötü haberim var: Hapse girmeyeceğim. Hükmün açıklanması geri bırakıldı. Sadece bunun devamı için 5 sene içinde tekrar “Suç (!)” işlememem gerekiyor.


8 Ekim 2021 Cuma

İyi biri cesur olabilirse Ernesto Che Guevara olur…

İyi biri cesur olabilirse Ernesto Che Guevara olur…
O’nu çok iyi anlayabiliyorum. Toplumsal, hatta global bazda çok kötü giden şeyler vardı ve içinden gelen o kulaklarını yırtarcasına şiddetli, net ve reddedilemez adalet dürtüsüyle; konuşmak, fikirlerini yaymak, birşeyler yapmak, zulme, haksızlığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı çıkmak, direnmek, insanlara önderlik etmek ve bir devrim yapmak zorunda hissediyordu kendini..Hem de Statüsü ve hastalığına rağmen. Susmak, sinmek, eğilmek..Bu tarz şeyler onun için asla katlanılamaz, insan onurunu ezen ilkel ve pragmatik olgulardı. Bir kaç senelik huzur için böyle davranmak kendi karakterini ezmek olurdu…Erdemsiz, yağcı ve kölesel bir yaşam düşünülemezdi. Bir devrim yapmadım belki ama O’ndan çok şey öğrendim. 3 Maymun oynamanın onursuzluğunu, Haksızlıklar karşısında kendi menfaatin için susup da dilsiz şeytanlardan olmamayı, özgürlüğün, adil bir yaşamın, vicdanın ve erdemli düşünebilmenin önemini..Ve zaten bunlar sürekli içimde olan, beni çağıran şeylerdi. Astrolojiye inanmam bilirsiniz, baştan aşağı Forer Etkisi’dir ama bazen şüpheleniyorum. Zira O da benim gibi Haziran çocuğuydu, yani ikizlerdi ve yine benim gibi astımı vardı. Açlıktan da ölmüyordu. Sussa, direnmese bir kaybı yoktu. Ama herşeye rağmen zihninde şu satırlar dönüp duruyordu: “ - Hiç bir şey yolunda gitmedi. Ama hiç bir şey de beni yolumdan çeviremedi.. -İki şansımız vardı; Ya köpek olup kemikle beslenecektik, ya da dik durup onurumuzla ölecektik!” -Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar. Ya ölmeli cellatlar; ya da hiç doğmamalı çocuklar.” -Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarımın üzerinde ölmeyi tercih ederim.'' -Ernesto Che Guevera- Anısına.. 14 Haziran 1928 - 9 Ekim 1967 Özgürlük ve adalet uğruna direnen, en azından korkup susmayan, sinmeyen ve 2 günlük dünyada ruhunu rahatına satıp da onursuz bir huzur için 3 maymunu oynamayan tüm erdemli kalplere ve devrimci zihinlere selam olsun..